
Ondokuzuncu Asır Şiir Tahlili – Sadullah Paşa’nın Bilim ve Medeniyet Anlayışı
Tanıtım & Şair Bilgisi
Sadullah Paşa (1838–1891), Tanzimat dönemi Osmanlı aydınlarının önemli temsilcilerindendir. Asıl adı Mehmet Sadullah olan şair, İstanbul’da doğmuş ve dönemin önde gelen eğitim kurumlarında öğrenim görmüştür. Çocukluk ve gençlik yıllarında iyi bir medrese eğitimi almış, Arapça ve Farsça bilgisiyle klasik kültüre hâkim olmuştur. Bunun yanı sıra Batı kültürüne de ilgi duymuş, özellikle Fransızca öğrenerek Avrupa edebiyatı ve düşüncesiyle tanışmıştır. Bu çift yönlü birikim, hem Osmanlı entelektüel hayatındaki dönüşümün bir göstergesi olmuş hem de onun şiir ve yazılarında klasik ile moderni bir arada yorumlamasına imkân tanımıştır.
İçindekiler (Hızlı Erişim)
Sadullah Paşa, devlet hizmetinde bulunmuş, çeşitli bürokratik görevler üstlenmiş bir şahsiyettir. Tanzimat’ın getirdiği reformlar ve yenileşme hareketleriyle yakından ilgilenmiş, özellikle Batı bilimi ve düşüncesinin Osmanlı toplumuna kazandırılmasının zorunluluğunu dile getirmiştir. Onu Tanzimat şairleri arasında farklı kılan, medeniyet meselesine yaklaşımındaki rasyonel bakış açısıdır. Namık Kemal gibi hürriyet ve vatan kavramları etrafında yoğunlaşan şairlerin aksine Sadullah Paşa, “medeniyet”i esas almış, ilerlemenin ve bilimin insan hayatındaki belirleyici rolünü öne çıkarmıştır.
Şairin edebî kişiliği sınırlı sayıda şiirle temsil edilse de, düşünce düzeyinde güçlü bir etki bırakmıştır. Onun en bilinen eseri Ondokuzuncu Asır adlı manzumesidir. Bu şiir, Tanzimat edebiyatının bilim, teknik ve ilerleme düşüncesini yansıtan en önemli örneklerden biridir. Paşa, bu manzumesinde 19. yüzyılın gelişmelerini, özellikle Avrupa’da bilim ve teknolojide yaşanan devrimleri büyük bir hayranlıkla dile getirir. Buharlı makineler, elektrik, mıknatıs, telgraf ve tren gibi yenilikler onun dizelerinde birer ilerleme sembolü hâline gelir. Böylece, Divan şiirinin geleneksel mazmun ve teşbih dünyasından farklı bir üslup ortaya koyar.
Sadullah Paşa’nın “Ondokuzuncu Asır” şiiri, onun edebî kişiliğini özetleyen en önemli metindir. Bu şiirde yalnızca bir sanat kaygısı değil, aynı zamanda bir fikir programı vardır. Paşa, Osmanlı toplumunun ilerlemesi için Batı medeniyetinin bilimsel kazanımlarını benimsemesi gerektiğini vurgular. Bu yönüyle o, Tanzimat’ın “medeniyet” kavramını en açık şekilde dile getiren aydınlarından biri olmuştur.
Şairin şahsi hayatı ise dramatik bir sona sahiptir. Diplomatik görevlerle Avrupa’ya gönderilmiş, özellikle Viyana’daki elçilik görevi sırasında Batı kültürüyle daha yakından temas kurmuştur. Ancak siyasi baskılar, iç dünyasındaki karışıklıklar ve dönemin çalkantılı atmosferi nedeniyle hayal kırıklıkları yaşamış, nihayet 1891’de intihar ederek hayatına son vermiştir. Onun bu trajik sonu, Tanzimat kuşağının yaşadığı fikir sancılarının bireysel bir yansıması olarak da değerlendirilmektedir.
Sonuç olarak, Sadullah Paşa hem Osmanlı modernleşme düşüncesinin temsilcilerinden biri hem de Tanzimat şiirinde yeni bir tematik alan açan şairdir. “Ondokuzuncu Asır” şiiri, onun medeniyet, ilerleme ve bilim eksenli bakışını bütün açıklığıyla ortaya koyar. Böylece şair, Türk edebiyatında hem klasik kültürle bağını koruyan hem de Batı medeniyetinin ilerlemeci ruhunu şiirine yansıtan bir aydın kimliğiyle hatırlanmaktadır.
Ondokuzuncu Asır Manzumesi
Ondokuzuncu Asır
Erişti evc-i kemâlâta nûr-ı idrakât
Yetişti rütbe-i imkâna kısmı-ı mümteniâtBesâit oldu mürekkeb, mürekkeb oldu basit
Bedâhet oldu tecârible hayli meçhûlâtMecâz oldu hakikat, hakikat oldu mecâz
Yıkıldı belki esâsından eski mâlûmatMebâhis-i felek ü arz ü hikmet ü kimyâ
Değil vesâvis-i ezhân ü vehm ü temsilâtMesâil-i nazariye tecârib oldu sened
Erişti hadd-i yakîne fuzûl-i zanniyyâtUkul-i zâhire sâid fezâ-yı ecrâma
Kuvâ-yı cazibe kanunu pâye-i mirkatNüfus-ı fakire nâzil kaâre-i arza
Delil-i mebhas-ı tekvin defayin-i tabakatHavâ vü berk ü ziyâ vü buhâr u mıknâtıs
Yed-i tasarruf-ı insanda unsur-ı harekâtZiyâ; hayalen iken şimdi bilfiil sâî
Zılâl; zâil iken şimdi zîver-i mir’âtSadâ; hisâb-ı mesâfâtta muhbir-i sâdık
Buhâr; zulmeti tenvîrde ebda’-i âyâtCihât-ı erbaaya berk nâkil-i ahbâr
Buhâr; bahr ü ber üstünde Hızr-ı nakliyyâtTefahür eylemesin mi bu asr a’sâra
Kısalttı bu’d-i mekân ü zamânı muhtereâtNe kaldı çeşme-i hayvan, ne dârû-yı Sührâb
Ne kaldı nusha-i efsûn, ne hükm-i tılsımiyâtNe kaldı sa’d-ı tevâlî, ne kaldı nahs-i kırân
Ne kaldı remî ü kehânet, ne kaldı riffiyyâtNe var hümâda saâdet, ne var şeâmet-i bûm
Mukayyed asl-ı irâdâta cümle mec’ûlâtNe Atlas âlemi hâmil, ne Zühre fâil-i küll
Değil ukul-i Felâtun usûl-i tekvînâtNe kaldı zann-ı tenâsüh, ne kaldı nâr-ı Mecûs
Değil ukule Ekânim kıble-i hâcâtEsâs-ı hikmet-i asr oldu vahdet-i Bârî
Taammüm eyledi aslü’l-usûl-i mû’tekadâtBulur gider cihet-i vahdetin umûm milel
Vücûd-ı vahdeti müsbit olunca mâkulâtHudûd-ı hakk u vezâif muayyen ü sâbit
Ne kaldı cebr ü tagallüb, ne kaldı keyfiyyâtHukûk-ı şahs ü tasarruf masûn taarruzdan
Verildi âlem-i umrâna başka tensîkâtNe Amr Zeyd’in esîri, ne Zeyd Amr’a velî
Müesses üss-i müsâvata nass-ı mevzûâtMünevver eyledi ezhânı intişâr-ı ulûm
Mükemmel eyledi noksanı feyz-i matbûâtMeganb oldu dirîga metâli’-i irfân
Ne kaldı şöhret-i Rûm u Arab, ne Mısr u HerâtZamân zamân-ı terakkî, cihân cihân-ı ulûm
Olur mu cehl ile kâbil bekâ-yı cem’iyyâtSADULLAH PAŞA
Zihniyet / Dönemsel Arka Plan
“Ondokuzuncu Asır” şiiri, Tanzimat döneminin zihniyet dünyasını ve Osmanlı toplumunun Batı karşısındaki durumunu yansıtan önemli metinlerden biridir. 19. yüzyıl, hem Osmanlı için hem de dünya için köklü dönüşümlerin yaşandığı bir çağdır. Avrupa’da sanayi devrimi gerçekleşmiş, buhar gücüyle çalışan makineler, tren yolları, telgraf hatları, elektrik ve kimya alanındaki buluşlar toplumların kaderini değiştirmiştir. Pozitivizm, akılcılık ve bilimsel yöntem, artık hayatın her alanında etkisini göstermeye başlamıştır. Bu dönemde Avrupa toplumları hızla ilerlerken, Osmanlı İmparatorluğu geleneksel yapısını korumaya çalışsa da Batı karşısında gerileme tehlikesi ile yüz yüze gelmiştir.
Tanzimat aydınları, bu gerilemenin nedenlerini sorgulamış ve çarenin Batı’dan alınacak bilimsel ve teknik gelişmelerde olduğunu düşünmüşlerdir. İşte Sadullah Paşa’nın şiiri tam da bu zihniyetin ürünü olarak doğmuştur. Onun “medeniyet” kavramına bakışı, Tanzimat kuşağının temel kaygılarını dile getirir. Medeniyet, yalnızca siyasî reformlarla değil, aynı zamanda bilim ve teknolojinin hayata geçirilmesiyle mümkün olacaktı. Şair, bu anlayışla ondokuzuncu yüzyılı adeta bir ilerleme destanı olarak sunar.
Şiirde geçen “havâ vü berk ü ziyâ vü buhâr u mıknatıs” gibi ifadeler, dönemin yeni bilimsel keşiflerini ve teknik araçlarını birer uygarlık göstergesi olarak yüceltir. Sadullah Paşa, bu yenilikleri yalnızca teknolojik birer araç olarak değil, aynı zamanda medeniyetin ilerleyişini sembolize eden işaretler olarak görür. Dolayısıyla şiir, klasik Divan şiirinde görülen soyut kavramlardan uzaklaşır; bilimin ve aklın ortaya koyduğu somut gerçeklikleri merkeze alır.
Bu zihniyet, Tanzimat dönemi Osmanlı aydınlarının genel eğilimiyle uyumludur. Namık Kemal, Ziya Paşa, Şinasi gibi isimler daha çok özgürlük, hukuk ve toplumsal adalet gibi konulara eğilirken; Sadullah Paşa, medeniyetin bilimsel boyutunu ön plana çıkarır. Bu yaklaşım, onun şiirini diğer Tanzimat şairlerinden ayırır. Bir bakıma Ondokuzuncu Asır, Tanzimat kuşağının Batı uygarlığına bakışını en doğrudan ve yalın hâliyle sunar.
Ayrıca şiirin yazıldığı dönemde Osmanlı toplumunda eski ile yeni arasında derin bir çatışma yaşanıyordu. Geleneksel değerleri savunanlar Batı’yı taklit etmenin tehlikeli olduğunu dile getirirken, yenilik yanlıları ilerlemenin zorunluluğunu savunuyordu. Sadullah Paşa’nın şiiri, bu tartışmada kesin bir şekilde yenilik ve ilerlemeden yana tavır koyar. Şair, eskiye dair “sihir, büyü, kehanet” gibi unsurların artık hükmünü yitirdiğini ifade ederek, bilimin ve aklın yol göstericiliğini öne çıkarır.
Sonuçta, “Ondokuzuncu Asır” yalnızca bir şiir değil, aynı zamanda Tanzimat aydınlarının Batı uygarlığını içselleştirme çabalarının şiirsel bir manifestosudur. Bu yönüyle şiir, 19. yüzyıl Osmanlı modernleşme düşüncesinin zihniyet dünyasını anlamak için en açık metinlerden biri kabul edilir.
Biçim & Yapı (Şekil Özellikleri)
⚠️ Bu bölüm şimdilik yazılmayacak. Şiirin nazım biçimi, ölçüsü, kafiye-redif düzeni ve teknik yapısına dair ayrıntılı çözümleme ilerleyen aşamada ayrıca ele alınacaktır. İlgili değerlendirmeler, “Yorum & Değerlendirme” bölümünde bu bölüm tamamlandığında yeniden gözden geçirilecektir.
Dil & Üslup Teknikleri
Sadullah Paşa’nın Ondokuzuncu Asır şiiri, Tanzimat edebiyatında dil ve üslup açısından önemli bir dönüm noktasını temsil eder. Şair, geleneksel Divan şiiri üslubunu tamamen terk etmese de içerikte kullandığı kelimeler ve kavramlarla modernleşen dünyanın dilini şiire taşır. Böylece hem klasik kültürle bağını korur hem de Batı’dan gelen bilimsel söylemi estetik bir forma dönüştürür.
Şiirin en belirgin özelliklerinden biri, bilimsel terimlerin edebî bağlamda kullanılmasıdır. “Buhâr”, “mıknatıs”, “havâ”, “ziyâ”, “berk”, “sadâ” gibi kelimeler yalnızca bilimsel birer kavram değil, aynı zamanda ilerlemenin şiirsel sembolleri hâline getirilir. Bu, Tanzimat dönemi için oldukça özgün bir yaklaşım sayılır; çünkü o döneme kadar Osmanlı şiirinde bu tür teknik terimler ya hiç kullanılmaz ya da dolaylı imajlar içinde yer alırdı. Paşa, bu terimleri doğrudan şiirsel bir anlatımın parçası yaparak, bilimsel gelişmelerin toplumsal ve kültürel hayata etkisini somutlaştırmıştır.
Üslup bakımından şair, bir yandan klasik Divan şiirinden miras kalan söz sanatlarını kullanır; mecaz, teşbih ve istiareye başvurur. Ancak bu sanatlar artık sevgili, şarap, gül gibi geleneksel mazmunlarla değil, bilimin kavramlarıyla kurulmuştur. Örneğin buhar bir taşıyıcı güç olarak “Hızr-ı nakliyyât” ile özdeşleştirilir; elektrik “ışığın elçisi” gibi metaforlarla yüceltilir. Böylece şiir, klasik biçimsel geleneğin yeni bir içerikle doldurulmuş bir versiyonu hâline gelir.
Ritim ve ahenk açısından bakıldığında, şiir geleneksel ölçü kalıplarını korusa da içerikteki modern kavramlar ritmi farklı bir etkiyle besler. Şairin cümle yapıları Divan şiiri geleneğine uygun uzun ve ağdalı değil; daha çok Tanzimat sonrası dönemin etkisiyle nispeten anlaşılır ve akıcıdır. Bu da şiirin mesajını doğrudan ve güçlü bir şekilde vermesine yardımcı olur.
Ayrıca Sadullah Paşa, ses tekrarlarını ve paralel yapıları sıkça kullanarak şiirin coşkusunu artırır. “Ne kaldı…” tekrarları, bir devrin sona erdiğini ve yerini bilimin aldığı yeni bir çağın başladığını vurgulayan güçlü bir retorik araçtır. Bu yönüyle şiir, yalnızca bir düşünce metni değil, aynı zamanda etkileyici bir söylev havasına sahiptir.
Üsluptaki bir diğer dikkat çekici unsur, şiirin iyimser ve güven dolu tonu ile ilgilidir. Şair, 19. yüzyılı bir umut çağı olarak görür; dilinde bu güven ve hayranlık açıkça hissedilir. Bu, dönemin diğer şairlerinden farklıdır. Namık Kemal daha çok özgürlük ve siyasal mücadeleye odaklanırken, Sadullah Paşa üslubunu bilimin getirdiği huzur ve güven üzerine kurar.
Sonuç olarak, Ondokuzuncu Asır’ın dil ve üslubu, Divan geleneğinden modern Türk şiirine geçişte önemli bir köprü niteliğindedir. Bilimsel kavramların şiirsel estetikle buluşturulması, hem Tanzimat edebiyatının yenilikçi ruhunu yansıtır hem de şairin özgün üslubunu ortaya koyar.
Tema & İçerik Analizi
Sadullah Paşa’nın Ondokuzuncu Asır şiiri, Tanzimat edebiyatında ilerleme, bilim ve medeniyet temalarını en açık biçimde işleyen eserlerden biridir. Şair, bu şiirinde ondokuzuncu yüzyılı bir dönüm noktası, hatta insanlık tarihinde yeni bir çağın başlangıcı olarak yorumlar.
Ana tema, bilimsel gelişmelerin insanlık için yeni bir medeniyet kapısı açtığı düşüncesidir. Buharlı makineler, elektrik, mıknatıs, telgraf, tren gibi icatlar, sadece teknolojik yenilikler olarak değil, aynı zamanda insanlığın ufkunu genişleten, hayatı dönüştüren araçlar olarak gösterilir. Şair, bu yenilikleri övgüyle anar ve onların insan hayatına getirdiği kolaylıkları destansı bir dille aktarır. Bu yönüyle şiir, bir anlamda ilerleme ideolojisinin edebiyattaki yansımasıdır.
Şiirdeki bir diğer temel konu, eski ile yeni arasındaki çatışmadır. Sadullah Paşa, geçmişin bilgi ve inanç sistemlerini, büyü, tılsım, kehanet gibi unsurları reddeder. “Ne kaldı…” tekrarıyla başlayan dizeler, eski dünyanın artık sona erdiğini ve yerini bilime dayalı yeni bir düzenin aldığını vurgular. Böylece şair, eski kültürel değerlerle hesaplaşırken, yeni değerlerin meşruiyetini güçlü bir şekilde ortaya koyar.
İçerikte dikkat çeken bir nokta da, şiirin yalnızca bilimsel gelişmeleri değil, aynı zamanda toplumsal ilerlemeyi de gündeme getirmesidir. “Müesses üss-i müsâvâta nass-ı mevzûât” dizesi, eşitlik fikrinin modern çağda kurumsallaştığını anlatır. Bu, Tanzimat’ın hukuk ve adalet reformlarıyla da uyumludur. Şair, bireysel özgürlüklerin ve hakların korunmasını, bilimsel gelişmeler kadar önemli bir kazanım olarak görür. Böylece ilerleme yalnızca teknik değil, aynı zamanda sosyal bir boyut kazanır.
Şiirde ayrıca evrensellik fikri de önemli bir yer tutar. Paşa, bilimin ve aklın sınır tanımadığını, tüm insanlık için ortak bir değer olduğunu dile getirir. Dinî ya da kültürel ayrımların ötesinde, insanlığın birliğini sağlayacak olanın bilimsel hakikatler olduğunu belirtir. Bu yönüyle şiir, Osmanlı modernleşmesinin yalnızca Batı’ya yöneliş değil, aynı zamanda evrensel bir uygarlık idealine katılma arzusunu da yansıtır.
Temanın bir diğer boyutu ise iyimserlik ve gelecek tasavvurudur. Şair, ondokuzuncu yüzyılı cehaletin yenildiği, aklın ve bilimin zafer kazandığı bir çağ olarak betimler. Geleceğe yönelik güçlü bir umut duygusu, şiirin her dizisinde hissedilir. Bu, Tanzimat edebiyatının “ilerleme” temasını en açık biçimde dile getiren örneklerden biridir.
Sonuç olarak, Ondokuzuncu Asır şiiri hem bireysel hem toplumsal düzeyde ilerlemeyi konu edinir. Bilimin insan hayatındaki dönüştürücü rolü, eski ile yeni arasındaki çatışma, eşitlik ve özgürlük fikri, şiirin içerik dünyasını belirler. Böylece eser, Tanzimat aydınlarının en büyük ideali olan “medeniyet” fikrini estetik bir dille ölümsüzleştirir.
Gerçeklik, Gelenek & Şair-Şiir İlişkisi
Ondokuzuncu Asır şiirinin en dikkat çekici yönlerinden biri, edebiyat geleneğiyle kurduğu özgün bağdır. Sadullah Paşa, klasik Divan şiirinin biçimsel kalıplarından yararlanırken içerik olarak tamamen yeni bir dünyanın gerçekliklerini şiire taşır. Bu, Tanzimat edebiyatının temel amacını da özetler: Gelenekten kopmadan modernleşmek.
Divan edebiyatında kullanılan mazmunlar —gül, bülbül, şarap, sevgili— yerine Paşa’nın dizelerinde buhar, elektrik, mıknatıs, telgraf ve tren gibi çağın bilimsel gerçeklikleri yer alır. Bu durum, şiirin hem gelenekle hem de modernlikle bağlantısını ortaya koyar. Klasik üslubun cümle yapıları ve söz sanatları korunur; fakat işlenen temalar artık modernleşmenin simgeleridir. Bu nedenle şiir, bir yandan gelenekten beslenir, öte yandan onu dönüştürür.
Gerçeklik bakımından, şiir tamamen 19. yüzyılın toplumsal ve bilimsel gelişmelerini merkeze alır. Sadullah Paşa, dönemin teknolojik buluşlarını hayranlıkla dile getirir. Buharlı gemiler ve trenler, iletişimi sağlayan telgraf hatları, insanın doğa üzerindeki gücünü artıran elektrik ve mıknatıs gibi kavramlar şiirde somut gerçeklik olarak yer bulur. Böylece şiir, bir hayal âlemini değil, dönemin toplumsal ve bilimsel manzarasını resmeder. Bu, klasik şiirden modern şiire geçişin en belirgin göstergesidir.
Sadullah Paşa’nın kişiliği ile şiiri arasındaki bağ da güçlüdür. Paşa, Tanzimat kuşağının Batı medeniyetine açılan yüzünü temsil eder. Avrupa’daki görevleri sırasında Batı’nın bilimsel ilerlemelerine bizzat şahit olmuş, bu gözlemlerini şiirine taşımıştır. Onun “medeniyet” kavramını merkezine alan yaklaşımı, kendi hayat tecrübesinden de beslenir. Bu bakımdan şiir, yalnızca edebî bir metin değil, aynı zamanda şairin düşünce dünyasının bir özeti gibidir.
Gelenekle bağ kurarken, Sadullah Paşa’nın şiiri aynı zamanda Osmanlı aydınının “yeni”ye duyduğu güveni ve “eski”ye karşı eleştirel tavrını da gösterir. “Ne kaldı…” tekrarları, geleneksel inanç ve uygulamaların bir bir terk edildiğini ilan eder. Böylece şiir, geçmişin büyü ve hurafelerine karşı bilimin zaferini dile getiren bir manifesto niteliği taşır.
Sonuç olarak, Ondokuzuncu Asır hem geleneğin mirasını hem de modern gerçekliği içinde barındırır. Şair, Divan şiirinin estetik imkânlarını kullanarak yeni bir içerik üretir; kendi yaşam deneyiminden süzdüğü modernleşme fikrini şiire yansıtır. Bu yönüyle eser, Tanzimat döneminin en karakteristik metinlerinden biri olarak edebiyat tarihimizde özel bir yer edinmiştir.
Yorum & Değerlendirme
Sadullah Paşa’nın Ondokuzuncu Asır şiiri, Tanzimat edebiyatının yenilikçi yönünü en berrak biçimde ortaya koyan metinlerden biridir. Şair, bu şiirinde yalnızca bir edebî eser üretmemiş, aynı zamanda çağının düşünce dünyasını yansıtan bir belge ortaya koymuştur.
Eserin güçlü yönlerinden biri, bilim ve ilerleme temasını şiirsel bir söyleyişle aktarabilmesidir. Dönemin pek çok aydını modernleşmenin zorunluluğunu dile getirse de, bunu doğrudan şiir diline taşımak Sadullah Paşa’ya mahsus bir girişimdir. Telgraf, tren, elektrik, mıknatıs gibi teknik kavramların sanatsal bir dile dönüştürülmesi, şiire hem orijinallik hem de toplumsal bir değer kazandırır. Bu yönüyle eser, sadece estetik değil, aynı zamanda kültürel ve tarihsel bir önem taşır.
Bir diğer güçlü taraf, eski ile yeni arasındaki karşıtlığı keskin bir biçimde kurmasıdır. “Ne kaldı…” tekrarlarıyla verilen dörtlükler, adeta eski dünyanın ölüm ilanı gibidir. Büyü, sihir, kehanet ve hurafelerin yerini artık bilimin aldığını ilan eden bu dizeler, bir kuşağın zihniyet değişimini dile getirir. Bu açıdan şiir, Tanzimat’ın düşünsel atmosferini kavramak için bir anahtar niteliğindedir.
Zayıf yön olarak değerlendirilebilecek husus ise, şiirin duygusal derinliğinin sınırlı olmasıdır. Sadullah Paşa’nın dili, coşkulu ve retorik gücü yüksek olsa da, bireysel bir lirizmden ziyade aklın ve bilimin zaferini ilan eden bir söylev havasındadır. Bu, eserin edebî değerini azaltmaz; ancak şiirsel haz yerine düşünsel bir yoğunluk ön plana çıkar. Bu nedenle Ondokuzuncu Asır, daha çok “fikir şiiri” kategorisinde değerlendirilebilir.
Şiir, kime hitap eder sorusuna gelince: Eser, dönemin Osmanlı aydınlarına seslenmekle birlikte, bugün de modernleşme tartışmalarını anlamak isteyen okura hitap eder. Çünkü bilim ve akılcılık vurgusu, yalnızca Tanzimat devrine değil, çağımızın medeniyet anlayışına da ışık tutar.
Estetik değer açısından bakıldığında, şiir klasik üslubun görkemini korurken modern içerikle birleşerek bir köprü işlevi görür. Bu özelliğiyle, Türk şiirinin geçiş dönemine damgasını vurmuş bir yapıttır.
⚠️ Not: Bu değerlendirmede şiirin teknik özelliklerine, yani Biçim & Yapı kısmına dair yorum yapılmamıştır. Bu bölüm daha sonra yazıldığında, şiirin nazım biçimi, ölçüsü, kafiye ve redif düzeni üzerinden yapılacak analiz, buradaki değerlendirmeyi tamamlayacaktır.
Genel olarak Ondokuzuncu Asır, Tanzimat aydınlarının “medeniyet” idealini en açık ve güçlü şekilde dile getiren şiir olarak edebiyat tarihimizde özel bir konuma sahiptir. Bugün okunduğunda da, hem modernleşme tartışmalarını anlamak hem de bilimsel ilerlemenin toplumsal etkisini görmek açısından değerli bir metindir.




