
Fiziksel Engellilik ve Toplumsal Algı – Değirmen’de Dışlanmışlık
Fiziksel Engellilik ve Toplumsal Dışlanma Teması
Sabahattin Ali, hikâyelerinde bireyin toplumla çatışmasını, çoğu zaman fiziksel ve ruhsal engeller üzerinden anlatır. Özellikle Değirmen hikâyesinde fiziksel engellilik, karakterin toplumdan dışlanmasını belirleyen temel unsurdur. Bu yazı, fiziksel engellilik ve dışlanma temasını merkeze alarak Değirmen hikâyesinde toplumsal algının bireyin hayatı üzerindeki etkilerini ele alacak.
İçindekiler (Hızlı Erişim)
Yazı boyunca fiziksel kusurun anlatıcı üzerindeki psikolojik ve sosyal etkileri incelenecek. Aynı zamanda toplumun engelli bireye karşı tutumu ve bu tutumun anlatıcıdaki içsel yansımaları değerlendirilecek. Bu bağlamda Sabahattin Ali’nin, karakterlerini toplumla ilişkileri üzerinden nasıl konumlandırdığı da analiz edilecek.
Değirmen, fiziksel engelin bireyi nasıl yalnızlaştırdığını, toplumsal algıların kişisel yaşamları nasıl derinden etkilediğini çarpıcı biçimde örnekler. Yazının sonraki bölümlerinde bu etkiler, hikâyenin anlatımı ve karakterin iç dünyası üzerinden detaylandırılacaktır.
Değirmen Hikâyesinde Fiziksel Kusurun Temsili
Sabahattin Ali’nin Değirmen hikâyesinde fiziksel kusur, yalnızca anlatıcının bedensel bir özelliği değil, onun yaşamını belirleyen temel bir algı nesnesidir. Anlatıcı karakterin “çirkin” olarak tanımlanan yüzü, onun sosyal ilişkilerden uzak durmasına neden olur. Bu kusur, doğrudan bir engel gibi tanımlanmasa da, bireyin kendisini toplumdan soyutlamasına yol açar. Fiziksel görünüm, burada bireyin kaderine dönüşür.
Karakter, başkalarıyla temas kurmakta tereddüt eder. Kendi ifadesiyle, insanlar ona bakarken içlerinden ne geçirdiğini bilmediği için huzursuz olur. Bu huzursuzluk, onun yalnızlaşmasına yol açar. Güzelliğiyle dikkat çeken kadın karakterin gelişi ise bu yalnızlığı daha da keskinleştirir. Karakter, hem fiziksel görünümünden utanır hem de bir yaklaşımla karşılaşmayı umutsuzca reddeder. Çünkü o, toplumun gözünde eksik bir varlıktır.
Bu anlatımda fiziksel kusur bir arka plan değil, olayların merkezinde yer alır. Anlatıcının her davranışı, bu görünüşle şekillenir. Sabahattin Ali burada, toplumun beden üzerinden kurduğu hiyerarşiyi ve bireyi bu hiyerarşide nasıl dışladığını çarpıcı biçimde ortaya koyar.
Sabahattin Ali, Değirmen hikâyesinde fiziksel kusuru bireyin toplumsal dışlanmasının merkezine yerleştirir. Korkmaz’ın incelemesinde belirtildiği gibi, anlatıcı sadece bedensel olarak eksik değil; aynı zamanda bu eksiklik, çevresindeki insanlar tarafından “ötekileştir(il)me”ye yol açar. Bu durum, anlatıcının ruhsal izolasyonunu daha da derinleştirir (Korkmaz, 2018)
Toplumun Karaktere Bakışı ve Dışlanma
Toplumun bireyi nasıl algıladığı, o bireyin kendi kimliğini nasıl kurduğunu da belirler. Değirmen hikâyesinde anlatıcı, çevresindekilerin bakışlarına doğrudan maruz kalmaz; ancak bu bakışların imasını sürekli taşır. Fiziksel kusur, yalnızca bir estetik sorun değil; aynı zamanda sosyal bir yargının nesnesidir. Karakter, insanların ne düşündüğünü söylemelerine gerek kalmadan dışlanmış hisseder.
Sabahattin Ali, bu noktada oldukça güçlü bir toplumsal eleştiri sunar. Toplumun normatif güzellik algısı, karakterin kendi benliğini bastırmasına ve ilişkilerden geri durmasına yol açar. Kadın karakterin nişanlı olduğunun öğrenilmesiyle birlikte, karakter kendisini bir kez daha “dışlanmış” hissetmekle kalmaz; zaten hiç dahil olamadığı bir dünyadan tamamen kopar. Toplumsal algı, onu hem dışarıda bırakır hem de suskunlaştırır.
Bu dışlanma, fiziksel bir eylemle değil, bir his olarak inşa edilir. Anlatıcı kimse tarafından açıkça reddedilmez. Ancak bu daha da sarsıcıdır. Çünkü karakter, kendisini görünüşü yüzünden zaten baştan reddedilmiş sayar. Bu durum, onun yalnızca bireysel değil, toplumsal bir yalnızlık yaşadığını gösterir.
Çağdaş araştırmalar, fiziksel engelli bireylerin toplumda sıkça “görünmezleştirildiğini” vurgular. Yıldız’ın çalışmasında da belirtildiği gibi, engelli algısı, doğrudan dışlanmayla sonuçlanmasa da bireyin kendisini toplum dışı hissetmesine sebep olur (Yıldız, 2020)
Fiziksel Kusurun Karakterin İç Dünyasındaki Yansımaları
Anlatıcının fiziksel kusuru, yalnızca dış görünümüne değil, tüm iç dünyasına sirayet eder. Sabahattin Ali, karakterin kendiyle kurduğu ilişkiyi anlatırken bu kusurun psikolojik etkilerine özellikle odaklanır. Anlatıcı, kendi yüzüne tahammül edemez. Aynaya bakma, toplum içine çıkma ya da karşı cinse yaklaşma gibi sıradan eylemler, onun için büyük bir iç gerilim kaynağıdır.
Bu içe kapanış, karakterin duygusal gelişimini sekteye uğratır. Kadın karaktere karşı duyduğu şey, tam anlamıyla bir sevgi değil; ilk kez bir insanın ona yaklaşmış olmasından doğan şaşkınlıkla karışık bir bağlanmadır. Bu bağ, karşılıksız kalır çünkü anlatıcı bu yakınlaşmayı sürdürecek özsaygıya ve cesarete sahip değildir. Fiziksel kusur, iç dünyada bir eksiklik duygusu doğurur ve karakter zamanla buna teslim olur.
Ali, bu çözülmeyi büyük bir sadelikle verir. Kahraman, kelimeleriyle değil; sessizliğiyle çöker. Kimi zaman doğayla iç içe geçen anlatım, karakterin ruh hâlini yansıtan metaforlar hâlini alır. Akıp giden dere, çalışmayan değirmen ya da yavaşça uzaklaşan kadın figürü, anlatıcının içsel yalnızlığını ve duygusal donukluğunu destekler.
Sonuç: Bireyin Toplumsal Algı Karşısında Yalnızlığı
Değirmen hikâyesi, fiziksel kusurun sadece bedensel değil, aynı zamanda toplumsal ve psikolojik bir mesele olduğunu ortaya koyar. Anlatıcının görünüşü, onu toplumdan dışlamakla kalmaz; kendisine karşı da yabancılaştırır. Toplumun sessiz ama etkili bakışları, bireyin benliğini içten içe çürütür. Bu durum, fiziksel engellilik ve dışlanma temasının merkezinde yer alır.
Sabahattin Ali, karakterin yaşadığı bu dışlanmayı anlatırken ne dramatik çatışmalar ne de gürültülü tepkiler sunar. Bunun yerine, sessizlik ve içe kapanışla örülmüş bir çözülmeyi anlatır. Karakterin kendisini değerli hissetmemesi, toplumun doğrudan bir reddinden çok, varsayılan bir yok sayılmanın sonucudur. Bu nedenle anlatıcı, hiçbir zaman dahil olmadığı bir dünyanın kenarında, varlığı sorgulanmadan yaşamaya devam eder.
Hikâyenin sonunda karakterin yalnızlığı çözülmez. Aksine, daha da derinleşir. Çünkü dışlanmışlık, yalnızca bir anda değil, bir ömür boyunca hissedilen ve içselleştirilen bir duygudur. Değirmen, fiziksel görünüşün birey-toplum ilişkilerindeki belirleyici gücünü ve bunun kişisel hayatlara nasıl gölge düşürdüğünü etkileyici biçimde gösterir.
Fiziksel kusurun bireyin toplumla ilişkisini nasıl şekillendirdiğini irdelediğimiz bu yazının ardından, Değirmen hikâyesinin genel anlatı yapısını, tematik derinliğini ve yazarın üslubunu daha geniş bir çerçevede incelemek isterseniz, Değirmen Hikâyesi Çözümlemesi başlıklı yazımıza göz atabilirsiniz.




[…] fiziksel engellilik ve dışlanma temasının nasıl işlendiğini detaylı biçimde incelediğimiz Toplumsal Algı ve Fiziksel Kusur – Değirmen’de Dışlanmışlık yazısına da göz […]