
Çelo Romanı İncelemesi – Abbas Sayar’ın Taşra ve Adalet Anlatısı
Tanıtım / Kimlik Bilgileri
Romanın Adı: Çelo
Yazarı: Abbas Sayar
Yayınevi: E Yayınları
Basım Yılı: 1973
Baskı Sayısı: İkinci baskı
Sayfa Sayısı: Yaklaşık 120 sayfa
İçindekiler (Hızlı Erişim)
- Tanıtım / Kimlik Bilgileri
- Kısa Biyografi
- Yazarın Dönemle İlişkisi
- Giriş (Tez / Çözümleme Amacı)
- Olay Örgüsü ve Kurgusal Yapı
- Serim
- Düğüm
- Çözüm
- Karakterler ve Karakter Gelişimi
- Ana Karakter: Çelo
- Yardımcı Karakterler
- Tema ve Çatışma Analizi
- Adalet ve Mülkiyet Teması
- Yoksulluk ve Taşra Hayatı
- Aşk ve Ayrımcılık
- İçsel Çatışmalar
- Toplum–Birey Çatışması
- Dil, Üslup ve Anlatım Teknikleri
- Yerel Dilin Kullanımı
- Anlatım Biçimi ve Yöntemler
- İç Monolog ve Geriye Dönüş
- Leitmotiv ve Simgesel Sözcükler
- Mekân ve Zaman
- Mekân: Taşranın Kapanıklığı
- Atmosfer ve Toplumsal Baskı
- Zaman: Geçmiş ve Şimdiki Zaman
- Zamanın Simgesel Anlamı
- Anlam ve Yorum / Zihniyet Bağlamı
- Feodal Düzenin Eleştirisi
- Suskunluk ve Rıza Kültürü
- Din, İnanç ve Rüya Motifleri
- Bireyin Uyanışı
- Değerlendirme ve Sonuç
Kısa Biyografi
Abbas Sayar, 1923 yılında Yozgat’ta doğdu. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünde bir süre eğitim gördü ancak maddi nedenlerle okulu tamamlayamadı. Edebiyata şiirle başladı. İlk romanı Yılkı Atı ile tanındı. Bu romanı kısa sürede büyük ilgi gördü. Sayar, taşrayı, köy insanını ve Anadolu’nun kültürel yapısını konu alan eserler verdi.
Çelo romanıyla 1973 yılında Türk Dil Kurumu Roman Ödülü’nü kazandı. Romanlarında halk söyleyişlerine, deyimlere ve yerel dillere yer verdi. Hayatı boyunca edebiyatın yanı sıra gazetecilik ve matbaacılıkla da uğraştı. 1999 yılında İzmir’de hayatını kaybetti.
Yazarın Dönemle İlişkisi
Abbas Sayar, 1970’li yıllarda köy edebiyatı geleneği içinde önemli bir yere sahip oldu. Bu dönemde Türkiye’de kırsal yapıdan kentleşmeye geçişin sancıları yaşanıyordu. Sayar, bu süreci bireylerin iç dünyası ve toplumsal yapının dönüşümü üzerinden ele aldı. Onun eserleri, taşrada büyüyen bireyin ruhsal çatışmalarını ve adalet arayışını konu edinir. Toprak, mülkiyet, gelenek ve toplumsal baskılar gibi konular yazarın anlatısında öne çıkar.
Giriş (Tez / Çözümleme Amacı)
İnsanın adalet, aidiyet ve kimlik arayışı, edebiyatın en kadim izleklerinden biridir. Abbas Sayar’ın Çelo romanı da tam olarak bu üç temanın merkezinde şekillenen bir anlatıdır. Yoksullukla örülü bir taşra yaşamında, hem toplumsal hem de ailevi adaletsizliklere maruz kalan Çelo’nun hikâyesi, yalnızca bireysel bir acının değil, Anadolu insanının tarihsel yalnızlığının da temsilidir.
Bu incelemede, romanın merkezinde yer alan karakter olan Çelo’nun toplumsal aidiyetini kazanma çabasına odaklanılacaktır. Eserdeki olaylar, karakter yapıları, temalar ve kullanılan anlatım teknikleri, bu ana izleği destekleyecek biçimde çözümlemeye tabi tutulacaktır. Özellikle romanın başından sonuna kadar süren “hakkını alma mücadelesi” ve bu mücadelenin biçimsel olarak nasıl işlendiği ayrıntılı şekilde ele alınacaktır.
Ayrıca, romanın hem gerçekçi kurgusu hem de yerel dili, dönemin sosyokültürel yapısının bir izdüşümü olarak değerlendirilecektir. Abbas Sayar’ın edebi tavrının, toplumsal eleştiriyle nasıl birleştiği ve birey-çevre çatışmasının hangi araçlarla aktarıldığı da bu çözümlemenin temel başlıklarını oluşturacaktır.
Olay Örgüsü ve Kurgusal Yapı
Çelo romanı, yetim bir köylü çocuğunun, kendisine ait olan toprağı elde etmek için verdiği çetin mücadeleyi konu edinir. Romanda olaylar, Çelo’nun bir gece vakti yaşadığı iç döküşle başlar. Anlatım, birinci bölümde doğrudan Çelo’nun ağzından aktarılan geçmişe dönük iç monologlarla ilerler. Bu yapı, okuru doğrudan karakterin psikolojisine yaklaştırır.
Serim
Romanın serim kısmı, Çelo’nun geçmiş yaşamına dair anlatıları içerir. Çocukluğunda annesini kaybeden Çelo, baskıcı bir amcanın evinde büyür. Kendisini koruyacak kimsesi olmayan bu çocuk, zamanla köyde çobanlık yapar, dayak yer, aç kalır ve aşağılanır. Bu süreçte tek tesellisi, amcasının kızı Kezik ile yaşadığı duygusal yakınlıktır.
Düğüm
Romandaki düğüm, Çelo’nun hakkı olduğunu düşündüğü tarlaları almak için mücadele etmeye karar vermesiyle başlar. Devlet kurumlarına başvurma düşüncesi, onun hayata yeniden tutunma arzusunu gösterir. Bu noktada, dış dünyayla temasa geçmesi, karakterin kırılma anıdır. Kazaya gidip tapu kayıtlarını sorgulaması, bu sürecin somut adımıdır.
Çözüm
Romanın çözüm kısmı, köye döndükten sonra yaşanan yüzleşmelerdir. Çelo, amcası Eset Çavuş’un ve köylülerin karşısına çıkar. Ancak beklediği desteği göremez. Kimi köylüler arabulucu olmaya çalışsa da çoğu sessiz kalır. Rüyalar, dini referanslar ve geleneksel baskılar eşliğinde bir uzlaşma önerilse de Çelo hakkını almakta kararlıdır. Roman, bu gerilimin çözülmeden açık uçlu bırakıldığı bir finalle son bulur. Çelo’nun yol ayrımında duruşu, romanın dramatik doruk noktasıdır.
Bu yapısıyla roman, klasik üç bölümlü yapıya sadık kalır ancak aynı zamanda bireyin iç çatışmasını merkeze alarak modern anlatı öğeleriyle de zenginleşir.
Karakterler ve Karakter Gelişimi
Romanın merkezinde, adını başlıktan alan ana karakter Çelo yer alır. Onun etrafında şekillenen diğer kişiler ise çoğunlukla taşra toplumunun temsilcileridir. Karakterler arasındaki ilişkiler, hem bireysel çatışmaları hem de toplumsal düzenin işleyişini anlamak açısından önemlidir.
Ana Karakter: Çelo
Çelo, yetim, yoksul ve sahipsiz bir köylü çocuğudur. Annesi ve babasını küçük yaşta kaybetmiş, amcasının evinde büyümüştür. Çocukluk yıllarından itibaren ezilmiş, hor görülmüş ve dışlanmıştır. Onun için temel mesele, dedesinden kaldığına inandığı tarlaların hakkını almaktır.
Fiziksel olarak yıpranmış, çoğu zaman aç ve perişan bir halde tasvir edilir. Ancak ruhsal olarak dirençlidir. En baskın özelliği, yılmayan bir adalet duygusuna sahip oluşudur. Roman boyunca yaşadığı fiziksel ve duygusal baskılara rağmen kendine bir yol bulmaya çalışır. Tapuya gitmesi, resmi kurumlarla temasa geçmesi ve amcasıyla yüzleşmesi bu direncin kanıtıdır.
Zaman içinde pasif bir çocuktan, hakkını arayan genç bir bireye dönüşür. Bu gelişim, romanın dramatik gücünü arttıran en önemli unsurdur.
Yardımcı Karakterler
Eset Çavuş (Amca):
Romanın açık antagonisti olarak kurgulanan Eset Çavuş, otoriter, çıkarcı ve baskıcı bir figürdür. Çelo’nun tarlalarını üstüne geçirmekle kalmaz, ona psikolojik ve fiziksel şiddet uygular. Eski bir asker olan bu karakter, köyde gücünü hem devletle ilişkilerinden hem de geçmişinden alır. Aynı zamanda dönemin otoriter baba figürünü temsil eder.
Kezik (Amcasının Kızı):
Çelo’nun duygusal bağ kurduğu tek kişidir. Masum, sevecen ve duyarlı bir kız olarak çizilir. Toplumun kadın üzerindeki baskısını temsil eden karakterdir. Zorla evlendirilmesi, bireysel iradesinin yok sayılması ve sevdiği kişiden koparılması, romanın trajik boyutunu derinleştirir.
Muhtar ve Köylüler:
Muhtar, zaman zaman arabulucu olmaya çalışır ancak nihayetinde iktidarın ve statükonun yanında yer alır. Diğer köylüler ise pasif seyirciler olarak kalır. Gördükleri haksızlığa ses çıkarmazlar, yalnızca “komşuluk hatırı” ile ara bulma çabası gösterirler. Bu tutum, taşra toplumundaki suskunluk ve korku kültürünü temsil eder.
Şakir Emmi, Ahmet ve diğer yaşlılar:
Bu karakterler zaman zaman vicdanın sesi olarak devreye girer. Ancak etkisiz kalmaları, bireyin yalnızlığını pekiştirir. Ahmet karakteri ise Çelo’nun köyde güven duyduğu az sayıda insandan biridir.
Bu karakter yapısıyla roman, güçlü bir sosyal gerçekçilik barındırır. Her bir karakter, Anadolu taşrasındaki bir rolün ve sınıfsal pozisyonun temsilcisi olarak işlev görür.
Tema ve Çatışma Analizi
Çelo romanı, tematik açıdan bireyin adalet arayışı, taşrada yoksulluk içinde var olma savaşı ve toplum tarafından dışlanmışlığın yarattığı yalnızlık gibi güçlü izlekler etrafında şekillenir. Ana karakterin yaşadıkları üzerinden, bireyin sistem karşısındaki çaresizliği ve buna karşı direnişi anlatılır. Roman, hem içsel çatışmalar hem de toplumsal düzlemdeki çatışmaları eş zamanlı olarak işler.
Adalet ve Mülkiyet Teması
Romanın merkezinde yer alan en baskın tema, adalet arayışıdır. Çelo, dedesinden kalan topraklara sahip olabilmek için amcasıyla mücadele eder. Bu mücadele, yalnızca bir mülkiyet sorunu değildir; aynı zamanda saygınlık, kimlik ve geçmişle hesaplaşma sorunudur. Aile içindeki eşitsizlik, kuşaktan kuşağa devrolan adaletsizlik biçiminde ele alınır.
Amca karakteri Eset Çavuş’un tarlaları hileyle kendi üstüne geçirmiş olması, köy toplumundaki güç ilişkilerinin nasıl işlediğini gözler önüne serer. Bu bağlamda roman, taşrada hakkını arayan bir bireyin hangi mekanizmalarla bastırıldığını ortaya koyar.
Yoksulluk ve Taşra Hayatı
Romanda sürekli vurgulanan bir diğer tema, yoksulluktur. Çelo’nun çocuk yaşta çobanlık yapması, aç kalması, dayak yemesi, köyde dışlanması; taşrada yoksul bireylerin yaşam koşullarını çarpıcı biçimde yansıtır. Bu durum, fiziksel olduğu kadar psikolojik bir kuşatılmışlık da yaratır. Aynı zamanda köyde yoksulların sadece ekonomik değil, toplumsal anlamda da alt sınıf olarak görüldüğü açıkça anlatılır.
Aşk ve Ayrımcılık
Çelo ile Kezik arasındaki masum duygusal bağ, romanın en insani yanını oluşturur. Ancak bu sevgi de sınıfsal engellere takılır. Kezik’in zorla zengin bir ailenin oğluyla evlendirilmesi, sevginin değil menfaatin belirleyici olduğu bir toplumsal yapıyı gözler önüne serer. Böylece aşk, bu romanda idealize edilmekten çok bastırılan bir duygu olarak yer alır.
İçsel Çatışmalar
Çelo’nun yaşadığı en büyük çatışmalardan biri, kaçmakla kalmak arasında yaşadığı gelgitlerdir. Kendisine haksızlık yapıldığını bilmesine rağmen, geçmişine, Kezik’e ve köyüne olan bağlılığı onu yerinden kıpırdatmaz. Bu duygusal direnç, karakterin iç dünyasındaki gerilimi derinleştirir. Bir yandan hak arama cesareti, diğer yanda bastırılmışlık duygusu arasında sıkışır.
Toplum–Birey Çatışması
Romanda birey, toplum karşısında her zaman zayıftır. Çelo’nun çevresindeki insanların büyük çoğunluğu onun davasını haklı bulsa da sessiz kalır. Bu durum, taşrada vicdanın bile kolektif bir korkuya kurban edildiğini gösterir. Sessiz kalan kalabalıklar, adaletsizliğin sürmesini sağlar.
Dil, Üslup ve Anlatım Teknikleri
Abbas Sayar’ın Çelo romanı, dilsel açıdan hem özgün hem de yerelleştirilmiş bir anlatım örneği sunar. Romanın dili sade, duru ve doğrudan halk söylemine yaslanır. Yazar, yerel ağızlara, deyimlere ve halk deyişlerine sıkça yer vererek hem karakterleri inandırıcı kılar hem de anlatıya kültürel bir derinlik kazandırır.
Yerel Dilin Kullanımı
Romanda geçen diyaloglar, birebir köy halkının konuşma biçimini yansıtır. Çelo’nun ağzından dökülen cümleler, doğrudan halkın gündelik söylemiyle örülüdür. Bu üslup, romanı yapaylıktan uzaklaştırır ve okuru gerçek bir kırsal dünyaya çeker. Kelimelerdeki yerel vurgular, eksiltili yapılar ve yöresel terimler metne folklorik bir zemin hazırlar.
Örneğin, “eşşoğlueşşek”, “gobel”, “murta d”, “zırnık”, “karı derneği” gibi ifadeler sadece dilsel değil, kültürel olarak da belirleyicidir. Bu kelimeler, taşra insanının öfkesini, kırgınlığını ya da sevgisini ifade etme biçimini gösterir.
Anlatım Biçimi ve Yöntemler
Roman iki ayrı anlatı biçimiyle şekillenir. İlk bölümde birinci tekil kişi anlatımı tercih edilmiştir. Bu yapı sayesinde okur, Çelo’nun duygularına doğrudan ortak olur. Onun içsel konuşmaları, geçmiş anılarını aktarma biçimi ve yaşadığı olaylara verdiği tepkiler bire bir iç dünyasından sunulur.
İkinci bölümde ise anlatıcı dışsallaşır. Olaylar, üçüncü şahıs ağzından aktarılır. Bu geçiş, teknik olarak bilinçli bir tercihtir. Çünkü romanın başında duygusal yük ağır basarken, ilerleyen sayfalarda toplumsal olaylar ve gerçeklik hâkim olur. Dolayısıyla bu anlatım değişimi, hem yapısal hem de işlevsel bir dönüşüme işaret eder.
İç Monolog ve Geriye Dönüş
Roman boyunca iç monolog tekniği sıkça kullanılır. Özellikle ilk bölümde Çelo’nun kendi kendine konuştuğu bölümler, karakterin psikolojik derinliğini ortaya koyar. Bu sayede Çelo’nun yaşadığı travmalar, özlemleri ve bastırılmış duyguları açık biçimde yansıtılır.
Ayrıca geriye dönüş tekniği de belirgin biçimde kullanılır. Anlatımda zaman çizgisi doğrusal ilerlemez. Çelo’nun zihninde canlanan anılar aracılığıyla geçmişe dönüşler yapılır ve böylece karakterin şimdiki hâli geçmişin izdüşümüne oturtulur.
Leitmotiv ve Simgesel Sözcükler
Romanda bazı ifadeler tekrar tekrar karşımıza çıkar. Örneğin “abi” hitabı, Çelo’nun yardım beklentisini, sahipsizliğini ve güven arayışını simgeler. Bu sözcük hem saygı hem de çaresizliğin ifadesidir. Benzer şekilde “malım, mülküm”, “tarlam”, “ağam”, “kader” gibi sözcükler roman boyunca tekrar edilerek bir tür leitmotiv işlevi görür.
Bu anlatım teknikleri, romanın dramatik yapısını desteklerken aynı zamanda karakterin iç dünyasını görünür kılar. Abbas Sayar, böylece yalın ama çok katmanlı bir dil kurar.
Mekân ve Zaman
Çelo romanının mekân ve zaman kurgusu, yalnızca olayların geçtiği fiziksel çevreyi betimlemekle kalmaz; karakterlerin ruh hâlini, toplumsal baskıları ve sınıfsal ayrışmaları da yansıtan simgesel bir katman oluşturur. Abbas Sayar, bu unsurları ustalıkla kullanarak taşra yaşamının daraltıcı etkilerini okura doğrudan hissettirir.
Mekân: Taşranın Kapanıklığı
Romanın temel mekânı, Anadolu’nun ismi verilmeyen küçük bir köyüdür. Bu köy, sınırlı olanaklara, katı geleneklere ve belirgin bir toplumsal hiyerarşiye sahip kapalı bir evren olarak kurgulanmıştır. Köyde yaşayan bireyler, kendi sınırları içinde belirlenmiş rollerin dışına çıkamaz. Çelo, bu sistemin dışında kalmaya çalışan bir figür olarak mekâna sürekli direnç gösterir.
Mekânın fiziksel detayları –tarlalar, harman yeri, söğütlük, ahır, çoban damı, köy kahvesi– karakterlerin yaşamını kuşatan maddi gerçekliği yansıtır. Özellikle Çelo’nun geceyi geçirdiği ıssız dere kenarları ya da hayvanlarla bir arada kaldığı yerler, yalnızlığının ve dışlanmışlığının mekânsal ifadesidir.
Köy dışında geçen bölümler, Çelo’nun kazaya gidip tapu arşivine başvurduğu yerlerle sınırlıdır. Ancak bu kısa şehir deneyimi bile onun dünyasında bir umut ve değişim kapısı olarak belirir. Fakat köye dönüşle birlikte bu umut sönümlenir. Bu nedenle mekânlar, karakterin ruhsal iniş çıkışlarıyla doğrudan ilişkilidir.
Atmosfer ve Toplumsal Baskı
Roman boyunca kullanılan doğa tasvirleri, çoğu zaman karanlık, sıkıcı ve iç bunaltıcıdır. Gece, sis, yağmur, rüzgâr gibi doğa olayları, karakterin iç dünyasını yansıtan atmosferik öğelere dönüşür. Köyün sıkıcı havası, sadece coğrafi bir özellik değil, toplumsal baskının da metaforu gibidir.
Buna karşılık Kezik’le gizli buluşmaların gerçekleştiği söğütlük gibi alanlar ise özgürlüğün, kaçışın ve hayal edilen hayatın temsili olarak öne çıkar. Bu ikilikli yapı, mekânın anlatıdaki işlevini derinleştirir.
Zaman: Geçmiş ve Şimdiki Zaman
Romanın zaman kurgusu, doğrusal bir yapı izlemez. Özellikle ilk bölümde, Çelo’nun geçmişe yönelik hatırlamaları yoğun bir biçimde yer alır. Geriye dönüşler sayesinde karakterin bugünkü konumunun arka planı açıklanır. Bu yapı, okuyucunun karakterle duygusal bağ kurmasını kolaylaştırır.
Şimdiki zaman ise Çelo’nun hakkını aradığı mücadele süreciyle temsil edilir. Bu süreç, kısa zaman diliminde geçmesine rağmen roman boyunca ana eksen olarak kalır. Dolayısıyla roman, birkaç güne yayılan bir gerçeklik içinde geçmişin izlerini de sürekli canlı tutar.
Zamanın Simgesel Anlamı
Romanda zaman, aynı zamanda umut ve beklentinin de ölçütüdür. Çelo’nun “büyüyünce hakkımı alacağım” sözü, bir tür geleceğe sarkıtılmış adalet idealidir. Ancak geçen zamana rağmen hak yerini bulmaz. Bu bağlamda zaman, sadece takvimsel bir ilerleme değil; aynı zamanda sınıfsal ve toplumsal adaletsizliğin değişmeyen döngüsüdür.
Anlam ve Yorum / Zihniyet Bağlamı
Çelo romanı, yalnızca bireysel bir hak arayışının değil, aynı zamanda taşra zihniyetinin ve feodal ilişkiler ağının edebî temsili olarak değerlendirilebilir. Eserdeki karakterler, mekânlar ve olaylar üzerinden şekillenen anlam katmanları, Anadolu kırsalındaki sosyolojik gerçekliğe derinlemesine bir bakış sunar.
Feodal Düzenin Eleştirisi
Roman boyunca dikkat çeken en temel yapı, feodal anlayışın köydeki toplumsal ilişkileri belirliyor oluşudur. Mal ve mülk sahibi olanlar, aynı zamanda karar verici, yargılayıcı ve yönlendirici konumundadır. Eset Çavuş’un hem maddi hem de sembolik anlamda gücü elinde tutması, bu düzenin açık bir örneğidir. Onun otoritesi, devlet kurumlarından bile önce gelir. Çelo ise bu yapının dışında kalan, varoluşunu hak üzerinden tanımlayan ve “aşağı sınıf” olarak kodlanan bir bireydir.
Bu karşıtlık, yalnızca sosyal bir eşitsizlik değil, aynı zamanda bir zihniyet çatışmasıdır. Eset Çavuş geçmişin temsilcisi olarak geleneksel gücün, Çelo ise modern birey bilincinin simgesidir.
Suskunluk ve Rıza Kültürü
Roman, yalnızca baskının değil, bu baskıya rıza gösteren bir toplumun da portresini çizer. Köylülerin büyük kısmı, Çelo’nun haklılığını içten içe bilse de açıkça destek vermez. Muhtar, imam, yaşlılar ve komşular; adaleti savunmak yerine statükoyu korumayı tercih eder. Bu durum, toplumda vicdanın bireysel değil, kolektif korkuyla biçimlendiğini gösterir.
Yazar bu sessizliği, suya sabuna dokunmayan, tarafsız gibi görünen ancak aslında haksızlığı meşrulaştıran bir davranış biçimi olarak sunar. Böylece roman, adaletsizliğin yalnızca güçlülerin zalimliğiyle değil, güçsüzlerin sessizliğiyle de sürdüğünü vurgular.
Din, İnanç ve Rüya Motifleri
Romanın zihniyet düzleminde dikkat çeken bir başka unsur, dini inançların ve rüyaların olay örgüsünde araçsallaştırılmasıdır. Eset Çavuş’un “rüyasında ağabeyini gördüğü” iddiası, gerçekte vicdanla yüzleşmekten kaçmanın bahanesi hâline gelir. Bu tür sembolik anlatılar, köy toplumunda hakikat ile söylence arasındaki çizginin ne kadar silik olduğunu gösterir.
Bununla birlikte, dinî inançlar çoğu zaman adaleti sağlamak için değil, bastırmak için kullanılır. Yazar bu durumu eleştirel bir üslupla değil; sade, gerçekçi ve çarpıcı bir biçimde işler.
Bireyin Uyanışı
Çelo’nun karakter gelişimi, bireysel uyanışın bir anlatısıdır. Başlangıçta korkak, içine kapanık ve boyun eğmeye yatkın bir çocukken; zamanla hakkını arayan, adalet talep eden ve direnç gösteren bir bireye dönüşür. Bu yönüyle roman, taşrada da olsa bireysel bilinçlenmenin ve kendi kaderini tayin etme arzusunun mümkün olduğunu ortaya koyar.
Ancak bu uyanış, yalnızlıkla kuşatılmıştır. Ne ailesinden ne köylülerden ne de kurumdan gerçek anlamda bir destek görebilir. Bu durum, romanın en karamsar ama en gerçekçi katmanını oluşturur.
Değerlendirme ve Sonuç
Abbas Sayar’ın Çelo adlı romanı, Anadolu taşrasında büyüyen bir çocuğun hakkını arama mücadelesi üzerinden şekillenen çarpıcı bir toplumsal anlatıdır. Roman, güçlü karakter inşası, yerel dile sadakati ve taşranın daraltıcı zihniyetine yönelik eleştirileriyle edebiyatımızda özgün bir yer edinmiştir.
Çelo karakteri, yalnızca bireysel bir adalet arayışının değil, aynı zamanda toplumun sessizliğine ve feodal kalıplarına karşı verilen bir direnişin simgesidir. Onun gözünden aktarılan yaşantılar, okuru köy hayatının görünmeyen yüzüyle yüzleştirir. Özellikle ilk bölümdeki iç monologlar ve dilin yerelleştirilmiş kullanımı, romanın samimiyetini artırır. İkinci bölümde ise anlatının dışsallaşması, okura daha nesnel bir bakış imkânı sunar.
Romanın güçlü yönlerinden biri, sade ve doğal anlatımıyla ağır temaları işleyebilmesidir. Köydeki mülkiyet ilişkileri, sınıfsal farklar, cinsiyet rolleri ve rıza kültürü gibi meseleler, anlatının içinde kendiliğinden ve abartıya kaçmadan sunulur. Abbas Sayar, didaktik olmayan ama son derece etkili bir eleştiri dili geliştirir.
Zayıf yön olarak, romanın bazı bölümlerinde olayların çözümsüz bırakılması gösterilebilir. Özellikle finalin açık uçlu olması, bazı okurlar açısından belirsizlik yaratabilir. Ancak bu durum, romanın gerçekçi doğasıyla da örtüşür; çünkü taşrada çözüm çoğu zaman ertelenir ya da hiç gelmez.
Çelo, her yaştan okuyucuya hitap eden bir yapıttır. Edebiyata ilgi duyan, toplumsal yapıyı merak eden ya da taşrayı içeriden tanımak isteyen herkes için anlamlı bir okuma sunar. Yoksulluk, yalnızlık, aidiyet, direniş ve umut gibi evrensel temalarıyla çağlar üstü bir anlatı niteliği taşır.
Sonuç olarak, Abbas Sayar’ın bu eseri yalnızca bir köy romanı değil; toplumsal hafızaya kazınmış bir adalet arayışının yazınsal ifadesidir. Çelo, sade görünümünün ardında güçlü bir iç ses taşıyan, derinlikli ve dokunaklı bir anlatı olarak Türk edebiyatındaki yerini fazlasıyla hak eder.




