
Ben Sana Mecburum Şiir Tahlili | Attilâ İlhan’ın Tutkulu Dizeleri
Tanıtım & Şair Bilgisi
Attilâ İlhan’ın “Ben Sana Mecburum” adlı şiiri, yalnızlık, aşk ve mecburiyet duygularını derin bir lirizmle işleyen, modern Türk şiirinin unutulmaz metinlerinden biridir. Bu şiir, sade bir dil ile bireysel duygunun evrensel düzeyde ifade edilmesini başarmış, yayımlandığı dönemden itibaren geniş bir okuyucu kitlesi bulmuştur. Şiirin kendisi kadar, yer aldığı kitap da şairin edebi yolculuğunda önemli bir dönüm noktasıdır.
İçindekiler (Hızlı Erişim)
- Tanıtım & Şair Bilgisi
- Şair: Attilâ İlhan Kimdir?
- Sanat Anlayışı
- Şiirin Yayınlanışı
- Şair ile Şiir Arasındaki İlişki
- BEN SANA MECBURUM ŞİİRİNDEN BİR KESİT |ATTİLÂ İLHAN
- Zihniyet / Dönemsel Arka Plan
- Türkiye’nin Sosyo-Kültürel Atmosferi: 1960’lar
- Attilâ İlhan’ın Edebi ve Düşünsel Zeminleri
- Şiir ve Zihniyet İlişkisi
- Biçim & Yapı (Şekil Özellikleri)
- Dil & Üslup Teknikleri
- İmge ve Sembol Kullanımı
- Metafor ve İç Monolog
- Ses, Ritim ve Ahenk
- Söyleyiş Tarzı
- Tema & İçerik Analizi
- Ana Tema: Mecburi Aşk ve Varoluş
- Alt Temalar: Yalnızlık, Zaman, Şehir ve Terk Edilmişlik
- Tema-Çatışma İlişkisi
- Anlam Örgüsü ve Sözcüklerin Duygusal Yükü
- Gerçeklik, Gelenek & Şair‑Şiir İlişkisi
- Geleneksel ile Modern Arasında Bir Köprü
- Birey ve Toplum Arasında Gerilim
- Şairin Kişiliği ve Şiirle Olan Bağı
- Yorum & Değerlendirme
- Güçlü Yönleri
- Zayıf Yönleri (Varsa)
- Hedef Okur Kitlesi
- Estetik Değeri
- Biçim & Yapı Değerlendirmesi Hakkında Not
- Genel Değerlendirme ve Okura Öneri
Şair: Attilâ İlhan Kimdir?
Attilâ İlhan, 15 Haziran 1925’te Menemen’de doğmuş, 10 Ekim 2005’te İstanbul’da vefat etmiştir. Ortaöğrenimini İzmir Atatürk Lisesi’nde sürdürürken, Nazım Hikmet’in bir şiirini arkadaşlarına göndermesi nedeniyle tutuklanmış ve eğitimine ara vermek zorunda kalmıştır. İstanbul Işık Lisesi’nde öğrenimini tamamlamış, ardından İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydolmuştur. Ancak hukuk eğitimini yarım bırakarak şiir, roman, senaryo, gazetecilik ve edebiyat eleştirisi gibi farklı alanlarda çok yönlü bir kariyer sürdürmüştür.
Sanat Anlayışı
Attilâ İlhan’ın şiir anlayışı, toplumcu gerçekçilik ile bireysel romantizmin harmanlandığı özgün bir çizgiye dayanır. Fransız edebiyatından ve özellikle Baudelaire ile Aragon gibi şairlerden etkilenen İlhan, Batı etkili modern şiir ile geleneksel Türk şiirinden aldığı imgeleri ustalıkla birleştirir. Onun şiirinde halk şiiri ritmiyle bireysel iç monologlar iç içe geçer. “Sosyalist romantizm” şeklinde tanımlanabilecek bir duruşla, hem toplumcu duyarlılığı hem bireyin iç çatışmalarını aynı anda işler.
Şiirin Yayınlanışı
“Ben Sana Mecburum” şiiri, 1960’lı yıllarda çeşitli edebiyat dergilerinde yayımlanmış, ardından 1970 yılında çıkan Ben Sana Mecburum adlı şiir kitabında yer almıştır. Kitap, şairin edebi yolculuğunda beş yıllık bir suskunluk döneminin ardından gelen bir geri dönüş niteliği taşır. Bu şiir, kitabın ismine de verilerek onun tematik ağırlığını ve temsil gücünü ortaya koyar.
Şair ile Şiir Arasındaki İlişki
“Ben Sana Mecburum” şiirinde yer alan “mecburiyet” kavramı, yalnızca romantik bir aşkı değil; yaşama, mücadeleye ve insan olmanın sorumluluğuna dair daha derin bir zorunluluğu da temsil eder. Şiirdeki “sen” zamiri çok katmanlı bir anlatım nesnesidir: bir sevgili olabileceği gibi, bir şehir (İstanbul), bir geçmiş, bir ideoloji ya da insanın içindeki direnç duygusu da olabilir. Attilâ İlhan’ın şiirindeki duygusal ağırlık, onun hayatı boyunca taşıdığı yalnızlık, mücadele ve arayış duygularının bir yansıması olarak okunabilir.
BEN SANA MECBURUM ŞİİRİNDEN BİR KESİT |ATTİLÂ İLHAN
BEN SANA MECBURUM
ben sana mecburum bilemezsin
adını mıh gibi aklımda tutuyorum
büyüdükçe büyüyor gözlerin
ben sana mecburum sen yoksun...
-ATTİLA İLHAN
Zihniyet / Dönemsel Arka Plan
Türkiye’nin Sosyo-Kültürel Atmosferi: 1960’lar
“Ben Sana Mecburum” şiiri, 1960’lı yılların başlarında yazılmıştır. Bu dönem, Türkiye’de siyasal, toplumsal ve kültürel anlamda önemli kırılmaların yaşandığı bir zaman dilimidir. 1960 darbesi sonrasında, toplumda bir belirsizlik havası hâkimdir. Kentleşme hızlanmış, geleneksel değerler ile modern yaşam arasındaki gerilim derinleşmiş, bireylerin toplumsal yapıya yabancılaştığı bir atmosfer ortaya çıkmıştır.
Özellikle İstanbul gibi büyük şehirlerde bu değişim daha hissedilir hâle gelmiş; sokaklar, kaldırımlar, lambalar, eski İstanbul’un izleriyle modern hayatın karmaşasını aynı anda taşımaya başlamıştır. Attilâ İlhan’ın şiirinde bu geçiş döneminin duygusal iklimi güçlü biçimde hissedilir. Şiirdeki yalnızlık, şehirde tutunamama, geçmişe özlem ve melankoli, dönemin bireyinde giderek yaygınlaşan bir ruh hâlini temsil eder.
Attilâ İlhan’ın Edebi ve Düşünsel Zeminleri
Attilâ İlhan, gençlik yıllarından itibaren hem ideolojik hem de kültürel anlamda derin etkilerle şekillenen bir entelektüeldir. Batı’da özellikle Fransız edebiyatı ve Marksist düşünceden etkilenmiş, Türkiye’de ise toplumcu gerçekçilik akımının önde gelen temsilcilerinden biri olmuştur. Ancak onun şiirinde, kuru ideolojik propagandadan çok daha fazlası yer alır: bireyin iç dünyası, aşkın karmaşıklığı, aidiyet duygusu ve yaşamla kurulan çelişkili bağlar daima ön plandadır.
Bu bakımdan İlhan’ın şiir anlayışı, bireysel duyarlılığı toplumsal gerçeklikle harmanlayan bir yapı sergiler. Şiirlerinde aşk, yalnızlık ve şehir imgeleri, dönemin ruh hâliyle örtüşen simgeler hâline gelir. “Ben Sana Mecburum” şiirindeki melankolik ton, hem bir insanın bireysel sıkışmışlığını hem de dönemin Türkiye’sinde var olan genel huzursuzluğu ifade eder.
Şiir ve Zihniyet İlişkisi
Şiirin temelinde yer alan “mecburiyet” kavramı, yalnızca aşkın değil; bireyin kendine, yaşadığı zamana ve topluma karşı taşıdığı sorumluluğun da bir yansımasıdır. Bu bağlamda şiirdeki “sen” yalnızca bir sevgili değil, aynı zamanda bir ülke, bir şehir ya da bir ideoloji olabilir. Bu çok katmanlı anlam, şiirin hem bireysel hem toplumsal bir anlatı olarak okunmasına imkân verir.
Attilâ İlhan’ın şiirinde kent, geçmiş ve insan arasındaki bağlar sürekli hareket hâlindedir. Duygular sabit değil, dönüşen ve çatışan hâllerdir. Bu yönüyle şair, modern bireyin bunalımını hem tarihsel hem duygusal bağlamda işleyerek, dönemin zihinsel çerçevesini estetik düzeyde yansıtır.
Biçim & Yapı (Şekil Özellikleri)
Not: Bu bölüm, şiirin teknik çözümlemelerine (nazım biçimi, ölçü, kafiye yapısı vb.) ayrılacaktır. Ancak şu an için hazırlanmayacak; daha sonra detaylı olarak eklenecektir.
Dil & Üslup Teknikleri
Attilâ İlhan’ın “Ben Sana Mecburum” şiiri, duygu yüklü anlatımı, yalın ama derinlikli dili ve özgün imgelem gücüyle öne çıkar. Şairin bireysel lirizmi ile toplumsal bilinç arasında kurduğu denge, bu şiirde hem dilsel hem anlatımsal düzeyde başarıyla yansıtılmıştır.
İmge ve Sembol Kullanımı
Şiir, çok katmanlı ve soyut çağrışımlar barındıran imgelerle örülmüştür. Örneğin, “adını mıh gibi aklımda tutuyorum” dizesindeki mıh, sevilen kişinin zihne kazınmış bir sabitlik ve ağırlık taşıdığını gösterir. Aynı zamanda bu ifade, şairin duygusal bağlılığını ve unutamamayı güçlü bir şekilde somutlaştırır.
“Bir şilep sızıyor ıssız gözlerinden” dizesi ise yalnızlık ve gözyaşı imgelerini deniz metaforu üzerinden birleştirir. Şilep, ağır ve büyük bir gemidir; burada hem hüznün derinliği hem de gözlerin içindeki sarsıntı, bir boşluk ve terkedilmişlik duygusuyla iç içe geçer. Şiirdeki doğa unsurları —“kötü rüzgâr”, “bulutlar”, “yağmur kokusu”— duyguların dışavurumu olarak işlev görür.
Metafor ve İç Monolog
Şair, aşkı bir “mecburiyet” olarak sunarken metaforik bir anlatım kurar. Aşk, sıradan bir duygu değil, yaşamla özdeşleşmiş bir zorunluluktur. Bu zorunluluk, bireyin hem içsel hem de toplumsal olarak kaçamayacağı bir durumdur.
Şiirin anlatıcısı, doğrudan “ben” öznesiyle konuşur; bu da şiirin iç monolog formunda ilerlemesini sağlar. Okur, anlatıcının zihinsel ve duygusal katmanlarında dolaşır. Anlatıcının iç sesi, doğrudan birine seslenme biçimiyle (“sen yoksun”, “sana kullanılmamış bir gök getirsem”) içsel bir diyalog kurar. Bu da şiire dramatik bir yoğunluk ve samimiyet katar.
Ses, Ritim ve Ahenk
Şiir serbest nazım ölçüsüyle yazılmış olmasına rağmen, hem anlam hem de ses düzeyinde güçlü bir ritim duygusu yaratır. Tekrarlar (“ben sana mecburum bilemezsin”) şiirde hem bir leitmotif işlevi görür hem de okura şiirin duygu eksenini tekrar tekrar hatırlatır. Bu tekrarlar, şiire bir tür müzikalite katar.
Sözcük seçimleri genellikle günlük dilin sınırlarında dolaşır, fakat şiirsel bağlam içinde yükledikleri anlamlar genişler. Bu yönüyle şiir hem kolayca anlaşılır hem de yoğun düşünsel ve duygusal izler bırakır.
Söyleyiş Tarzı
Attilâ İlhan’ın söyleyiş tarzı yalın ama dramatiktir. Cümlelerin düşüklüğü ya da ara geçişlerin yoğunluğu, bir tür bilinç akışı etkisi yaratır. Deyimsel anlatımlara yer verilmez; ancak kelime tekrarları, iç içe geçen duygular ve hızlı sahne geçişleri şiiri oldukça sinematografik kılar.
“Sevmek kimi zaman rezilce korkuludur / insan bir akşamüstü ansızın yorulur” gibi dizeler, yaşanmışlıkla şiir arasında doğrudan bir bağ kurar. Söyleyiş biçimi, hayatın gerçekliğini ve duygunun içtenliğini ön planda tutar.
Tema & İçerik Analizi
Attilâ İlhan’ın “Ben Sana Mecburum” şiiri, aşkın sıradan duygularla değil, bir zorunluluk ve varoluşsal ihtiyaç olarak yaşandığı bir evren kurar. Bu evrende birey, hem sevgiye hem de yaşama karşı mecburiyet hisseder. Şiirin en baskın teması da budur: aşk ve mecburiyet. Ancak bu ana tema etrafında örülen birçok alt tema ve duygusal çatışma da metne derinlik kazandırır.
Ana Tema: Mecburi Aşk ve Varoluş
Şiirin temelini “ben sana mecburum” ifadesi oluşturur. Bu tekrar eden cümle, şiirdeki ruh hâlinin merkezidir. “Mecburiyet”, burada salt bir duygusal bağımlılık değil; aynı zamanda yaşamanın, var olmanın bir gerekliliğidir. Şair, sevdiği kişiye duyduğu özlemi, bir tercihten çok, bir mecburiyet olarak dile getirir. Bu durum, şiire varoluşçu bir anlam katmanı ekler. Sevgi bir ihtiyaç değil, kaçınılmaz bir gerçekliktir.
Alt Temalar: Yalnızlık, Zaman, Şehir ve Terk Edilmişlik
Şiir boyunca yalnızlık duygusu sürekli hissedilir. Özellikle “sen yoksun” dizesi, bu yalnızlığın en doğrudan ifadesidir. Sevilen kişinin yokluğu, şairin iç dünyasında sürekli bir boşluk ve eksiklik duygusu yaratır. Bu eksiklik, sadece duygusal bir kayıp değil; aynı zamanda hayatın kendisinden eksilen bir anlamdır.
Zaman teması da şiirde önemli bir yer tutar. “Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor”, “haftalar ellerimde ufalanıyor” gibi ifadeler, zamanın geçiciliğini ve insanın ona karşı duyduğu çaresizliği ifade eder. Şairin zamanı kontrol edememesi, sevdiğine ulaşamamasının da metaforu hâline gelir.
Şehir teması ise İstanbul’un melankolik havası üzerinden işlenir. Şehir; yalnızlığı, geçmişi ve anıları taşıyan bir fon işlevi görür. “Bu şehir o eski İstanbul mudur?” sorusu, hem dış dünyadaki dönüşümü hem de şairin içsel karmaşasını yansıtır.
Ayrıca terk edilmişlik hissi şiirin bütününe sinmiştir. “Kötü rüzgâr saçlarını götürüyor” ya da “belki körsün, kırılmışsın, telaş içindesin” gibi dizelerde hem sevilenin hem de şairin kırılganlığı öne çıkar. Bu kırılganlıklar, duyguların karşılıksızlığı kadar, yaşamanın da sertliğiyle ilgilidir.
Tema-Çatışma İlişkisi
Şiirin temel çatışması, var olmakla yok olmak arasındaki duygusal gerilimdir. Şairin içinde bulunduğu durum, hem sevmek zorunda olduğu hem de sevdiğine ulaşamadığı bir ikilemi barındırır. Bu ikilem, şiirin her dizesinde görünür hâle gelir. Sevilen kişiye duyulan özlem, zamanın akışı, şehir hayatının boğuculuğu ve bireyin çaresizliği sürekli bir çarpışma içindedir.
“Ne yapsam ne tutsam nereye gitsem / ben sana mecburum sen yoksun” dizesi, bu çatışmanın en özlü ifadesidir. Şairin çaresizliği, sevmeye ve yaşamaya duyduğu bağlılıkla çatışır. Buradaki mecburiyet, aşkı da hayatı da yük gibi değil, varlık sebebi gibi hissettiren bir yoğunlukla yansıtılır.
Anlam Örgüsü ve Sözcüklerin Duygusal Yükü
Şiirdeki sözcükler özenle seçilmiş ve yoğun anlamlar taşımaktadır. “Yağmur kokusu”, “eski İstanbul”, “uçak”, “şilep”, “kaldırım”, “sokak lambası” gibi kelimeler, sadece fiziksel unsurlar değil; aynı zamanda şairin duygu durumunu taşıyan simgelerdir.
Her dizede, şiirin ruhuna uygun bir atmosfer inşa edilir. Bu atmosfer, hem bireysel bir aşkın hem de toplumsal bir yalnızlığın ortak dilidir. Şiirin imge dünyası, okurun zihninde zaman ve mekân ötesi bir yankı uyandırır. Böylece metin, yalnızca okunan değil; aynı zamanda hissedilen bir deneyime dönüşür.
Gerçeklik, Gelenek & Şair‑Şiir İlişkisi
Attilâ İlhan’ın “Ben Sana Mecburum” şiiri, modern Türk şiirinin gelenekle kurduğu karmaşık ilişkiyi en sade ve çarpıcı hâliyle yansıtan örneklerden biridir. Bu şiirde hem geleneksel duyarlılıkların izleri hem de modern bireyin varoluşsal sorgulamaları iç içe geçmiş bir hâlde yer alır. Şiirin yapısal ve tematik derinliği, aynı zamanda şairin kendi kişiliği ve düşünsel dünyasıyla da doğrudan ilişkilidir.
Geleneksel ile Modern Arasında Bir Köprü
Attilâ İlhan, şiirlerinde geleneksel Türk şiirine ait mazmunları, aşk anlayışını ve ahenk unsurlarını korurken; biçimsel olarak serbest nazım tercih eder. “Ben Sana Mecburum” şiirinde de bu geleneksel-modern dengenin belirgin izleri görülür. Aşk, bir ilahi vecd hâli gibi mutlak bir sadakate dönüşürken, şehir imgesi ve bireyin iç çatışması ise modern yaşantının getirdiği yalnızlıkla bütünleşir.
Bu şiirdeki “sen” figürü, klasik Türk şiirindeki sevgiliye benzer şekilde yüceltilir; ancak bu sevgiliye ulaşmak mümkün değildir. Bu, divan şiirindeki “aşka mecburiyet” duygusunun modern bir yeniden yazımı gibidir. Aradaki fark, divan şiirinde Tanrısal aşkın gölgesinde yücelen sevgilinin yerini burada gerçek bir insanın, belki de ulaşılmaz bir toplumsal ideali ya da yalnızca hatıradaki bir figürün almasıdır.
Birey ve Toplum Arasında Gerilim
Attilâ İlhan’ın şiir anlayışı, sadece bireysel duygulara değil; aynı zamanda toplumsal gerçekliğe de dayanır. Onun “bireyci romantizmi”, kendi içine kapanan bir içe dönüklük değil; dış dünyayı da sürekli sorgulayan bir duruştur. “Ben Sana Mecburum” şiirinde bu yön açıkça görülür. Aşk, bireyin içsel dünyasında yaşanırken; şehir, zaman, toplumsal değişim gibi öğeler şiirin dış dünyayla kurduğu bağı temsil eder.
Bu çerçevede şiir, hem bireysel bir iç döküm hem de sosyolojik bir belge olarak değerlendirilebilir. Şairin yaşadığı dönemle şiirin tematik yapısı arasında güçlü bir paralellik vardır. İstanbul’un değişen yüzü, modernleşen toplumun bireyde yarattığı boşluk duygusu ve geçmişe duyulan özlem, bu şiirin arka planını oluşturur.
Şairin Kişiliği ve Şiirle Olan Bağı
Attilâ İlhan’ın hayatı boyunca yaşadığı siyasi baskılar, kültürel yabancılaşmalar ve kişisel kırılmalar, onun şiirini doğrudan etkilemiştir. “Ben Sana Mecburum” şiirindeki duygusal ağırlık, bu yaşanmışlıkların lirik bir yansıması olarak okunabilir. Şairin mecburiyet olarak tanımladığı aşk, aynı zamanda hayata, yazıya ve direnmeye dair bir bağlılık hissidir.
Şiirdeki söyleyiş biçimi de şairin kişiliğini yansıtır. Yalın ama etkileyici bir dil, samimi ve doğrudan bir anlatım tercih edilmiştir. Bu, Attilâ İlhan’ın okurla kurmak istediği içten ve yüzleşmeci bağın da bir göstergesidir. Şair, aşkı sadece duygusal bir olay olarak değil; insanın hayata tutunma çabası olarak sunar. Bu yönüyle şiir, edebi olduğu kadar felsefi bir sorgulamanın da alanıdır.
Yorum & Değerlendirme
Attilâ İlhan’ın “Ben Sana Mecburum” şiiri, Türk şiirinde hem tematik derinliği hem de duygusal yoğunluğuyla öne çıkan bir yapıttır. Aşkı sadece bir duygu değil, varoluşsal bir zorunluluk olarak ele alan bu şiir, yalın anlatımına rağmen okurda güçlü ve kalıcı etkiler bırakır. Şairin toplumsal duyarlılığı ile bireysel içe dönüşü arasında kurduğu köprü, şiirin evrensel düzeyde yankılanmasına imkân tanır.
Güçlü Yönleri
- Evrensel ve Zamansız Tema: “Mecburiyet” gibi derin bir kavram üzerinden aşkı işleyerek bireysel bir duyguyu herkesin hissedebileceği bir düzleme taşır. Bu sayede şiir, zamandan ve mekândan bağımsız bir etkiye ulaşır.
- Lirik Yoğunluk ve İçtenlik: Şiir, baştan sona içten bir söyleyişle kaleme alınmıştır. Tekrar eden dizeler, duygunun sürekli direndiğini ve yeniden doğduğunu hissettirir. “Ben sana mecburum bilemezsin” dizesi, bir leitmotif olarak şiirin merkezine oturur.
- Zengin İmgelem ve Anlam Katmanları: Her dizede çok katmanlı bir anlam örüntüsü vardır. Göz, bulut, rüzgâr, şehir, gemi gibi imgeler yalnızca somut değil; aynı zamanda duygusal ve metafizik çağrışımlar taşır.
- Modern ile Gelenek Arasındaki Dengeli Yaklaşım: Şiir, klasik Türk şiirine özgü idealize edilmiş sevgili anlayışını modern bireyin yalnızlık duygusuyla birleştirir. Bu yönüyle hem geleneğe bağlı hem çağının ruhunu yakalayan bir yapı sergiler.
Zayıf Yönleri (Varsa)
Şiirin sanatsal gücü çok yüksek olmakla birlikte, bazı okurlar için tekrarların yoğunluğu anlatımı tekdüzeleştirebilir. Ancak bu tekrarların şiirin ritmini güçlendirdiği ve vurucu bir etki yarattığı da unutulmamalıdır. Yani bu unsur, kimi zaman biçimsel bir zayıflık gibi görülse de aynı zamanda şiirin en karakteristik yönlerinden biridir.
Hedef Okur Kitlesi
“Ben Sana Mecburum”, özellikle bireysel duygulara önem veren, iç dünyasında yoğunluk yaşayan ve edebi derinlik arayan okuyuculara hitap eder. Aşkı salt romantik bir boyutta değil, felsefi ve varoluşsal düzlemde düşünen herkes, bu şiirde kendinden bir iz bulabilir.
Estetik Değeri
Şiirin estetik değeri, içeriği kadar biçimiyle de öne çıkar. Serbest ölçüyle yazılmış olmasına rağmen güçlü bir ritim duygusu taşır. Duyguların müzikal bir akışla iletilmesi, şiiri yalnızca okunur değil, aynı zamanda hissedilir kılar. Dizelerin görsel ve işitsel düzeyde uyumlu olması, şiire sinematografik bir nitelik kazandırır.
Biçim & Yapı Değerlendirmesi Hakkında Not
Bu yazıda yer alan “Biçim & Yapı (Şekil Özellikleri)” bölümü henüz tamamlanmamıştır. Nazım biçimi, ölçü, kafiye ve redif gibi teknik unsurlara dair detaylı değerlendirme, bu bölüm eklendiğinde ayrıca yapılacaktır. Bu eksiklik, şiirin yapısal bütünlüğüne dair analizleri sınırlasa da genel izlenimi ve şiirsel gücü olumsuz etkilememektedir.
Genel Değerlendirme ve Okura Öneri
“Ben Sana Mecburum” şiiri, sadece bir aşk şiiri değil; yaşamanın, hatırlamanın ve beklemenin şiiridir. Attilâ İlhan’ın duygusal derinliği, estetik duyarlılığı ve entelektüel birikimi bu şiirde anlamlı bir bileşim oluşturur. Özellikle modern bireyin iç çatışmalarını, geçmişe özlemini ve aidiyet arayışını anlamak isteyen her okur için bu şiir, tekrar tekrar okunmayı hak eden bir yapıttır. İçinden “hayır, başka türlü olmayacak” diyerek yeniden başlamayı seçen herkese bu şiir, mecazın ötesinde gerçek bir dostluk sunar.




