
Bela Çiçeği Şiir Tahlili | Attilâ İlhan’ın Şiirinde Yalnızlık ve Umutsuzluk
Tanıtım & Şair Bilgisi
Attilâ İlhan Kimdir?
Attilâ İlhan (1925–2005), Cumhuriyet dönemi Türk edebiyatının hem şiir hem de düşünce alanında iz bırakmış en önemli figürlerinden biridir. 15 Haziran 1925’te Menemen’de doğan İlhan, İzmir Atatürk Lisesi’nde okuduğu dönemde Fransız şairlerin etkisine girerek şiire yönelmiştir. Henüz lise yıllarındayken Nazım Hikmet’in şiirlerini bir arkadaşına göndermesi üzerine kısa süre tutuklanmış, bu olay genç yaşında onu hem siyasal hem de entelektüel düzeyde derin biçimde etkilemiştir.
İçindekiler (Hızlı Erişim)
- Tanıtım & Şair Bilgisi
- Attilâ İlhan Kimdir?
- Sanat Anlayışı ve Şiirin Yayınlandığı Dönem
- Şiir ile Şair Arasındaki Bağ
- BELÂ ÇİÇEĞİ ŞİİRİNDEN | ATTİLÂ İLHAN
- Zihniyet / Dönemsel Arka Plan
- 1960 Sonrası Türkiye: Toplumsal ve Siyasal Belirsizlikler
- Modernleşmenin Karanlık Yüzü: Şehirde Kaybolan İnsan
- Bireysel Yalnızlık ve Sessizliğin Politik Arka Planı
- Biçim & Yapı (Şekil Özellikleri)
- Dil & Üslup Teknikleri
- İmge Dünyası: Gecenin İçindeki Kırılma
- Tekrarlar ve Anlam Yoğunluğu
- Ses, Ritim ve Ahenk
- İç Monolog ve Suskunluğun Sesi
- Tema & İçerik Analizi
- Ana Tema: Yalnızlık, Ayrılık ve Sessiz Çöküş
- Yan Temalar: Aşkın Yitimi, Toplumsal Belirsizlik ve Umutsuzluk
- “Belâ Çiçeği” İfadesinin Anlamsal Derinliği
- Anlam Örgüsü ve Çatışma
- Gerçeklik, Gelenek & Şair‑Şiir İlişkisi
- Gelenekle Bağ: Romantik Realizm ve Modern Şiir
- Gerçekliğin Şiire Dönüşümü
- Şairin Kişiliği ve Duygusal Arka Plan
- Yorum & Değerlendirme
- Kime Hitap Eder?
- Estetik Değeri ve Etkileyiciliği
- Genel Değerlendirme ve Okura Öneri
İstanbul Hukuk Fakültesi ve ardından Paris’te geçirdiği yıllar, onun sanat anlayışının belirginleşmesinde rol oynamıştır. Hem Marksist bir düşünür hem de bireyci bir romantik olarak Attilâ İlhan, şiirlerinde toplumsal meseleleri bireysel trajediler üzerinden anlatmayı tercih etmiştir. Aynı zamanda senaryo yazarı, romancı, denemeci ve köşe yazarı olarak da üretken bir sanat yaşamı sürdürmüştür.
Sanat Anlayışı ve Şiirin Yayınlandığı Dönem
Attilâ İlhan’ın şiir anlayışı çok katmanlıdır. Hem toplumsal gerçekçilik hem bireyci lirizm şiirlerinde iç içe geçer. Nazım Hikmet’in etkilerini taşımasına karşın, onun izinden birebir gitmeyen İlhan, özgün imgeler ve modern anlatım tarzı ile farklı bir yol izlemiştir. “Sosyal realizmle bireysel romantizmi bir araya getiren şair” olarak tanımlanması tesadüf değildir.
“Bela Çiçeği” şiiri, Attilâ İlhan’ın 1960 sonrası şiir anlayışını yansıtan tipik örneklerden biridir. Bu şiir, ilk kez “Yasak Sevişmek” adlı şiir kitabında yayımlanmıştır. Kitap 1968 yılında basılmış ve o dönemin hem bireysel hem toplumsal sancılarını, şairin kendi gözlem gücüyle harmanlayarak okura sunmuştur.
Bu dönem, İlhan’ın hem birey-toplum ilişkisini hem de aşk, ayrılık, tutku gibi bireysel temaları işlemede yoğunlaştığı bir evredir. “Bela Çiçeği”, bu yönüyle, şairin “ağır melankoli” ve “şehirli yalnızlık” atmosferini kurduğu tipik bir şiirdir.
Şiir ile Şair Arasındaki Bağ
“Bela Çiçeği” şiiri, hem içerdiği kişisel duygular hem de toplumsal belirsizlikler ile Attilâ İlhan’ın kişisel ve edebi duruşunu temsil eder. Şiirdeki erkek figürü, “elleri yırtılmış”, “karısına bakamayan”, “vazgeçmiş bir adam” olarak resmedilir. Bu figür, sadece aşk ya da bireysel bunalımı değil; aynı zamanda dönemin siyasal/toplumsal baskılarına maruz kalmış bireyin genel hâlini temsil eder.
İlhan’ın hem bireysel hem siyasal düzlemde sıkışmış insanı betimleyen şiirleri düşünüldüğünde, “Bela Çiçeği” de onun “modern şehirli trajedisi” temasını işlediği şiirlerinden biri olarak değerlendirilebilir. Ayrıca bu şiir, onun “romansal şiir” anlayışına da örnek teşkil eder. Olay örgüsü, karakterlerin durumu ve geçici bir zaman aralığı içinde akan şiir dili, neredeyse bir kısa öykü etkisi yaratır.
Attilâ İlhan’ın “kentli yalnızlık”, “aşk ve politik karmaşa” gibi temaları içselleştirmiş şiir evreni düşünüldüğünde, “Bela Çiçeği” onun hem edebi hem de kişisel portresini yansıtan anlamlı bir örnektir.
BELÂ ÇİÇEĞİ ŞİİRİNDEN | ATTİLÂ İLHAN
Belâ Çiçeği
gece garın saati belâ çiçeği
hiçbir şeyin farkında değildiler
kalleş bir titreme aldı erkeği
elleri yırtılmıştı kelepçeliydiler
çantasını karısı taşıyordu...
-Attilâ İlhan
Zihniyet / Dönemsel Arka Plan
1960 Sonrası Türkiye: Toplumsal ve Siyasal Belirsizlikler
Attilâ İlhan’ın “Bela Çiçeği” şiirinin yayımlandığı dönem olan 1960’lı yıllar, Türkiye’nin hem siyasal hem de toplumsal anlamda büyük kırılmalar yaşadığı bir zaman dilimidir. 27 Mayıs 1960 darbesiyle başlayan süreç, devletin yeniden yapılandırıldığı; ancak bireylerin, özellikle muhalif ve entelektüel çevrelerin baskı altında tutulduğu bir dönemdir. Bu atmosfer, sadece siyasi değil; psikolojik ve sosyolojik yansımalarla da bireyin hayatına doğrudan etki etmiştir.
Darbenin ardından yaşanan tutuklamalar, fişlemeler, sürgünler; hem şairlerin hem de sıradan insanların üzerinde bir güvensizlik ve korku iklimi yaratmıştır. Şiirdeki “elleri yırtılmıştı, kelepçeliydiler” dizesi bu bağlamda değerlendirildiğinde, sadece bireysel bir anın değil, dönemsel bir bastırılmışlık hâlinin sembolü haline gelir. Kadın ve erkeğin bu belirsizlik içindeki yolculuğu, yalnızca fiziksel değil; varoluşsal bir göçün metaforuna dönüşür.
Modernleşmenin Karanlık Yüzü: Şehirde Kaybolan İnsan
Şiirdeki mekânın Alsancak Garı olması tesadüfi değildir. Attilâ İlhan, hem İzmirli kimliğiyle bu alanı iyi bilir hem de modern şehir hayatının soğuk, mekanik ve duygusuz taraflarını burada imgeye dönüştürür. 1960’ların Türkiye’sinde şehirleşme artmış; ancak bu süreçte köyden kente gelen bireyler, şehir hayatının yabancılaştırıcı yapısıyla karşı karşıya kalmıştır. Gar, bu yönüyle bir “gidiş” ya da “tutunamayış” sembolüdür.
“Üçüncü mevki bir vagona bindiler” dizesi, hem sınıfsal konumlandırmayı hem de toplumsal eşitsizliğin altını çizer. Üçüncü mevki, ekonomik zorluk içindeki bireylerin alanıdır. Bu bağlamda şiir, sadece bireysel yalnızlığı değil; sınıfsal yalnızlığı da görünür kılar. Kadının çantayı taşıyor olması, kadının yüklenen rolünü ve erkeğin pasifleşmiş hâlini de yansıtır. Bu da, dönemin erkek merkezli toplum yapısının sorgulandığı bir imge düzlemi yaratır.
Bireysel Yalnızlık ve Sessizliğin Politik Arka Planı
Attilâ İlhan, dönemin sertleşen siyasi koşullarını doğrudan sloganla değil; romantik bir suskunluk üzerinden şiirleştirir. Şiirdeki karakterlerin konuşmaması, göz göze bile gelememesi; yalnızca bir aşkın çöküşü değil, iletişimin tamamen tıkandığı bir sosyal atmosferi de resmeder. Bu bağlamda şiirdeki “bir şeyden vazgeçmiş gibiydiler” ifadesi, bireyin hem kişisel hem siyasal anlamda ideallerinden ya da gelecekten umudunu kestiği bir ruh halini yansıtır.
Şair, yalnızlık duygusunu herhangi bir bireyin içsel dramı olarak değil; tarihsel ve siyasal bir zemine oturtarak sunar. Özellikle 1960 sonrası entelektüel bireyler arasında yaygın olan “karamsarlık” ve “güvensizlik” temaları, bu şiirde adeta sessiz bir iç monolog şeklinde işlenmiştir.
Biçim & Yapı (Şekil Özellikleri)
Not: Bu bölüm şu an yazılmayacaktır. Şiirin nazım biçimi, birim yapısı, ölçü, kafiye ve ahenk özelliklerine dair teknik çözümleme ilerleyen aşamada eklenecektir.
Dil & Üslup Teknikleri
İmge Dünyası: Gecenin İçindeki Kırılma
Attilâ İlhan’ın şiir dilinin temel özelliklerinden biri, sinematik bir imge düzeni kurmasıdır. “Bela Çiçeği” şiirinde de bu sinematografik etki hemen hissedilir. Şiir, Alsancak Garı’nda geçen bir sahneyle açılır ve “gece garın saati belâ çiçeği” ifadesiyle zamansal ve duygusal çerçevesini çizer. Burada “belâ çiçeği” bir metafor değil; çok katmanlı bir sembolik imgedir. Hem gecenin tehlikesini, hem içsel bir çöküşü hem de belirsizliğe açılan bir kaderi temsil eder.
İlhan, doğrudan betimlemek yerine, çağrışımlarla ilerleyen ve okurun sezgilerini harekete geçiren bir dil kullanır. “Üçüncü mevki bir vagona bindiler”, “elleri yırtılmıştı kelepçeliydiler” gibi dizeler; somut olayları anlatıyor gibi görünse de, aslında bireyin varoluşsal yarasına işaret eder.
Tekrarlar ve Anlam Yoğunluğu
Her kıtanın ikinci dizesi olan “gece garın saati belâ çiçeği”, şiirin ritmik ve anlamsal omurgasını oluşturur. Bu tekrar hem şiirdeki zamansal kilitlenmeyi hem de olayların bir kısır döngü hâlinde yaşandığını sezdirir. Aynı zamanda bu dize, bir çeşit nakarat gibi işlev görerek şiire müzikalite kazandırır. Bu yapı, okuyucunun şiirde yönünü kaybetmesini önlerken, aynı zamanda belli bir ruh hâline odaklanmasına da imkân tanır.
Ses, Ritim ve Ahenk
Attilâ İlhan’ın üslubunda ahenk, yalnızca kafiye ve ölçüyle değil; aynı zamanda ses tekrarları, iç ritim ve duraklarla sağlanır. Şiirde kısa ve kesik dizelerin tercih edilmesi, bir tür tedirginlik, duraksama ve gerilim atmosferi yaratır. “Birdenbire sapsarı kesildiler / vagonlar usul usul kımıldıyordu” dizesinde hem görsel hem işitsel bir yavaşlama sezilir. Bu da şiirin dramatik etkisini artırır.
Ayrıca şiirdeki bazı fiillerin seçimi (“devrildiler”, “kımıldıyordu”, “bindiler”, “içtiler”) hareket bildiriyor olsa da, bu hareketlerin ağır ve edilgen oluşu, karakterlerin kontrolsüzce bir sona doğru savrulduğu hissini verir.
İç Monolog ve Suskunluğun Sesi
Attilâ İlhan, diyalogdan çok içsel gözlem ve suskunluk üzerinden ilerler. Bu şiirde doğrudan bir konuşma yoktur. Erkeğin “bir türlü karısına bakamaması” ve kadının yalnızca “çantasını taşıması” gibi eylemlerle kurulan anlatım; karakterlerin duygu durumlarını eylemsizliğin içinden sezdirir.
İroni, İlhan’ın şiirinde daha çok genel atmosferle kendini gösterir. Aşka dair bir yolculuk gibi başlaması muhtemel bir sahne, giderek karanlık, yalnız ve neredeyse kaçışla örülü bir atmosfere bürünür. Kadın ve erkek arasında olması beklenen bağ yerine, mesafe, yabancılaşma ve belirsizlik hâkimdir. Bu da şiire, çağdaş bireyin trajedisini anlatan bir ağıt tonu kazandırır.
Tema & İçerik Analizi
Ana Tema: Yalnızlık, Ayrılık ve Sessiz Çöküş
Attilâ İlhan’ın “Bela Çiçeği” şiirinin merkezinde, yalnızlık ve çöküş duygusu yer alır. Şiir, bir çiftin gecenin karanlığında, Alsancak Garı’ndan üçüncü mevki bir vagona doğru sessizce ilerleyişini anlatır. Ancak bu ilerleyiş, yalnız fiziksel bir yolculuk değildir. Aynı zamanda bir ilişkinin bitişine, bir hayatın sönüşüne ve bireyin içsel yalnızlığına doğru simgesel bir iniştir.
Şiirde kadın ve erkeğin isimlerinin verilmemesi, onları herkesin yerine geçebilecek evrensel karakterler hâline getirir. Bu durum, şiirin bireysel bir öyküyü anlatırken aynı zamanda toplumun geniş kesimlerinde hissedilen ortak bir ruh hâlini yansıttığını gösterir.
Yan Temalar: Aşkın Yitimi, Toplumsal Belirsizlik ve Umutsuzluk
Aşk, şiirde doğrudan dillendirilmez; ama iki kişi arasındaki mesafe, sessizlik ve kaçınma hali üzerinden aşkın tükenmişliği sezdirilir. “Bir türlü karısına bakamıyordu” dizesi, duygusal iletişimin kaybolduğunu ve içsel bir kopuşun gerçekleştiğini gösterir.
Bununla birlikte şiirdeki atmosfer, yalnızca bir ilişkinin değil; aynı zamanda bireyin toplum içindeki yerinin de sorgulandığı bir alan oluşturur. Kelepçelenmiş eller, çantayı taşıyan kadın, üçüncü mevki gibi ifadeler; sosyal sınıf, özgürlük kısıtlamaları ve bireyin çaresizliğine gönderme yapar.
“Belâ Çiçeği” İfadesinin Anlamsal Derinliği
“Gece garın saati belâ çiçeği” dizesi, her kıtada yinelenerek hem şiirin ritmini hem de anlam dünyasını inşa eder. Bu ifade, hem zamanın uğursuzluğunu hem de gecenin bilinmezliğini çağrıştırır. “Belâ çiçeği”, bir nevi kaderin karanlık meyvesi gibidir. Gecenin içinde açan, suskun ama etkili bir çiçektir bu. Şiirde geçen olaylar da bu çiçeğin gölgesinde gelişir.
Aynı zamanda bu metafor, şiirdeki ruh hâlini özetleyen bir simge hâline gelir: karanlık, tedirginlik, geri dönülmezlik ve melankoli. Belâ çiçeği, hem zamanın zehirli bir meyvesi hem de bireyin ruhuna saplanan bir yalnızlık imgesidir.
Anlam Örgüsü ve Çatışma
Şiirin her kıtasında olay akışı yavaş yavaş ilerlerken, karakterlerin içsel çatışmaları da yoğunlaşır. Erkek, geçmişiyle veya yaşadığı bir suçla yüzleşiyor olabilir; kadın ise bu suçun tanığı ya da ortağıdır. Ancak hiçbir şey doğrudan söylenmez. Bu da şiirin anlamını açık bırakır, okurun sezgileriyle tamamlanmasını ister.
En büyük çatışma ise karakterlerin birbirleriyle kuramadıkları iletişimdedir. Karı-koca olmalarına rağmen aralarında hiçbir temasın olmaması; yakınlık içinde uzaklık, birlikteyken yalnızlık gibi temaları öne çıkarır.
Gerçeklik, Gelenek & Şair‑Şiir İlişkisi
Gelenekle Bağ: Romantik Realizm ve Modern Şiir
Attilâ İlhan’ın şiir anlayışı, klasik Türk şiiriyle doğrudan bağ kurmaktan ziyade, Batı edebiyatı etkisinde gelişen modern Türk şiiri çizgisindedir. Ancak bu modern şiir anlayışı içinde, gelenekten tümüyle kopmuş bir şair de değildir. Özellikle divan şiirindeki mazmunlarla, melankolik tonla ve musiki duygusuyla belli ölçülerde temas eder. “Bela Çiçeği” şiirinde de yinelenen dizeler, imgesel yoğunluk ve duygusal ağırlık, geleneksel şiirle dolaylı bağların göstergesidir.
Öte yandan, Attilâ İlhan, Nazım Hikmet’le başlayan serbest nazım çizgisini geliştirerek; romantik realizm adını verdiği bir anlayışla birey ile toplum, aşk ile ideoloji, bireysel yalnızlık ile toplumsal çatışma gibi ikilikleri şiire taşır. “Bela Çiçeği” bu anlayışın güçlü bir örneğidir: Hem içe dönük bir aşk şiiri gibi görünür, hem de sınıfsal/toplumsal gerilimleri sezdiren bir alt metin taşır.
Gerçekliğin Şiire Dönüşümü
Attilâ İlhan’ın şiirinde gerçeklik, çıplak bir yansıtma değil, duygularla yoğrulmuş bir yeniden kurmadır. “Bela Çiçeği”nde kullanılan gerçek mekân olan Alsancak Garı, salt bir yer betimlemesi değil; bir ruh hâlinin, bir kırılmanın ve bir geçişin sahnesi olarak kurulur. Benzer şekilde “üçüncü mevki”, “kelepçe”, “bafra sigarası” gibi detaylar da hayatın içinden gelen gerçek unsurlar olarak kullanılır; fakat her biri, şiirsel bağlamda anlamsal derinlik kazanır.
Bu şiirdeki gerçeklik, bireysel ve toplumsal dramların sessiz ama yoğun bir göstergesidir. Gündelik bir ayrılık sahnesi gibi görünen tablo, aslında bir ilişki biçiminin, bir dönemin ruh hâlinin ve bireyin ruhsal yalnızlığının gerçekliğidir.
Şairin Kişiliği ve Duygusal Arka Plan
Attilâ İlhan’ın özel yaşamı, özellikle ilişkilerde yaşadığı hayal kırıklıkları ve politik duruşu, şiirlerinde çoğu zaman dolaylı olarak yer bulur. “Bela Çiçeği” şiiri de şairin hem romantik hem de kırılgan tarafını yansıtır. Kadın-erkek ilişkisine dair bakışı; sessizlik, uzaklık ve yarım kalmışlık üzerine kuruludur.
Şiirdeki erkek figürü, yalnızca bir birey olarak değil; aynı zamanda şairin içsel yansıması olarak da okunabilir. Şairin gerek bireysel hayatında gerekse siyasi ortamda yaşadığı çözülmeler, bu karakterin ruh hâlinde yankı bulur. Bu yönüyle “Bela Çiçeği”, şairin kendisini dışa vurduğu kişisel bir anlatı olarak da değerlendirilebilir.
Attilâ İlhan, şiirlerinde sık sık melankolik, ama aynı zamanda eleştirel bir iç ses kurar. “Bela Çiçeği” bu iç sesin en rafine hâllerinden biridir. Ne açık bir öfke ne doğrudan bir acı vardır; ama satır aralarında yoğun bir sessiz isyan, bir kabulleniş içinde sızlayan içsel huzursuzluk hissedilir.
Yorum & Değerlendirme
Attilâ İlhan’ın “Bela Çiçeği” şiiri, şiirsel yoğunluk, imgesel derinlik ve anlatımda ustalık açısından değerlendirildiğinde, şairin olgunluk döneminin karakteristik örneklerinden biri olarak öne çıkar. Şiir; sessizliğin dili, yalnızlığın karanlığı ve çaresizliğin soğuk gerçekliği üzerine kurulmuş etkileyici bir metindir. Bu yönüyle hem içerik hem biçem açısından kuvvetli bir şiirsel yapı sunar.
Şiirin en güçlü yönü, açık anlatımdan kaçınarak imalarla ilerlemesidir. Şair, olayları anlatmaz; sezdirmeyi, göstermek yerine duyumsatmayı tercih eder. Bu da şiire hem estetik hem de düşünsel bir yoğunluk kazandırır. Her kıta, bir öykünün durağı gibidir ve şiir boyunca oluşan atmosfer, son dizelerde sessizce çözülür: “vagonlar usul usul kımıldıyordu.” Bu kapanış, hem fiziksel bir ayrılığı hem de duygusal bir kopuşu simgeler; okuru içsel bir sessizliğe sürükler.
Dil açısından bakıldığında, şiirin yalın ama derinlikli bir anlatımı vardır. Süsten uzak bir biçimde, ancak çok katmanlı bir anlam örgüsüyle yazılmıştır. Belirsizlik, şiirin hem biçimsel hem de içeriksel tutumudur ve bu belirsizlik, metni yorumlayanı da şiirin aktif bir parçası haline getirir.
Şiirin zayıf yönü sayılabilecek bir özellik ise, bazı okurlar için fazlaca “karanlık” ya da “kapalı” bulunabilecek bir anlatım tarzına sahip oluşudur. Olaylar, karakterler ve bağlamlar bilinçli olarak muğlak bırakılmıştır. Ancak bu tercih, bir eksiklik değil; şiirin atmosferini kuran temel öğelerden biridir.
Kime Hitap Eder?
“Bela Çiçeği”, özellikle şehirli, duyarlı, varoluşsal sorgulamalar yapan bireyler için anlamlı bir şiirdir. Aşkı, yalnızlığı, suskunluğu, geçmişle geleceğin belirsizliğini derinden hisseden okurlar, bu şiirle duygusal bir bağ kurabilir. Aynı zamanda şiir, edebiyatla estetik düzeyde ilgilenen, biçimsel yoğunluk ve anlatım gücüne değer veren okuyucular için de çarpıcı bir örnektir.
Estetik Değeri ve Etkileyiciliği
Şiirin en büyük estetik değeri, anlatımındaki minimalizmle oluşturulan duygusal yoğunluktur. Yalın kelimelerle çok katmanlı bir anlam derinliği sunulması, hem şairin ustalığını hem de şiirin şiirsel gücünü gösterir. Ayrıca zaman ve mekânın metaforlaştırılması, şiire sinematografik bir anlatım kazandırır. Bu yönüyle “Bela Çiçeği”, yalnızca bir şiir değil; aynı zamanda bir görüntü, bir duruş, bir sükût biçimidir.
Not: Şiirin biçimsel özellikleri (nazım birimi, ölçü, kafiye düzeni, şekil yapısı vb.) üzerine yapılacak değerlendirme, “Biçim & Yapı (Şekil Özellikleri)” başlığı yazıldığında ayrıca eklenecektir. Bu bölüm şiirin teknik yapısını tamamlayıcı nitelikte olacaktır.
Genel Değerlendirme ve Okura Öneri
Attilâ İlhan’ın “Bela Çiçeği” şiiri, hem bireysel hem toplumsal anlamda çöküşü ve suskunluğu anlatan etkileyici bir metindir. Bu şiiri okumak, yalnızca bir ayrılık sahnesine tanıklık etmek değildir; aynı zamanda bir dönemin ruh hâlini, bireyin yalnızlık ve çaresizlikle şekillenen iç dünyasını duyumsamaktır.
Okurlara önerimiz, şiiri yalnızca anlamaya değil; hissetmeye, dinlemeye ve içine girmeye çalışmalarıdır. Her tekrar edilen dize, aynı mânâyı değil; farklı bir duygu tonunu taşıyabilir. Bu yönüyle şiir, ilk okunuşta değil; tekrar tekrar okundukça zenginleşen, derinleşen ve yankılanan bir yapıya sahiptir.




